Çerez Ayarları

Web sitemizdeki içeriklerden en iyi şekilde yararlanmanızı sağlamak için 6698 Sayılı Kişisel Verilerin korunması Kanunu'na (KVKK) ve Avrupa Birliği Veri Koruma Tüzüğü'ne (GDPR) uygun olarak çerezleri kullanıyoruz. Sitenin düzgün çalışması için gerekli zorunlu çerezlerin kullanılmasını istemiyorsanız ziyaretinizi sonlandırmalısınız. Diğer çerezler yönünden ise lütfen tercihlerinizi belirleyiniz.

Analitik Çerezler

Kişisel Veri Saklama ve İmha Politikası


Bu işlem birkaç saniye sürebilir lütfen bekleyiniz.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

nü 10 Mart Pazar günü odamızın Galatasaraydaki kültür merkezinde kutluyoruz.

Saat 14’ de “Evde değilse nerede?” adlı dia gösterisi ile başlayacak olan etkinliğimiz 14:30’ da “Meslek sahibisiniz, söz sahibi misiniz?” konulu forum ile devam edecek.

Forumda Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Gazeteci Şükran SONER, İstanbul Barosu Kadın Komisyonu üyesi Av. Habibe YILMAZ, Kadının İnsan Hakları Projesi çalışanlarından Av. Ayşegül KAYA ve Pazartesi Dergisinden Handan KOÇ konuğumuz olacak.

Saat 17’ de başlayacak kokteylimizde müzik eşliğinde içkilerimizi yudumlayacağız.

Her yıl 8 Martta kutladığımız Dünya Kadınlar Gününün hangi koşullarda, nasıl kutlanmaya başladığını ve ülkemizde ve dünyada kadınların hangi koşullarda yaşadıklarını ve çalıştıklarını bir derleme ile sizlere sunuyoruz.

TARİHÇE

8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak uluslar arası düzeyde kabul görmeye başlaması 1970’li yıllara rastlasa da, bu tarihe kaynaklık eden olay ve dünya kadınlarının ortak bir gün kutlama isteğinin gündeme gelişi 1800lü yılların ortalarına rastlar.

8 Mart 1857 yılında New York’ta 8 saatlik iş günü ve eşit işe eşit ücret isteğiyle grev yapan kadınlardan 100 tanesi fabrikanın ateşe verilmesi sonucu öldü.

Kadınlar bu grevle isteklerini kabul ettirmişlerse de kadın hakları için örgütlü mücadele 1900’lerin başına rastlar.

1903 yılında ABD’de kadının ekonomik, politik ve kişisel haklarını savunabilmek için “Kadın Sendikaları Koalisyonu” kuruldu.

1908’de Şubat ayının  son Pazar günü sosyalist kadınların New York’ta oy hakkı, politik ve ekonomik hak istekleri ile yürüyüşleri ilk “kadın günü”  gösterisi olarak kabul edilmektedir. ABD’lerinde kadınların hak arayışları, Manhattan’da 1909’da 2 bin kişinin katıldığı gösteri ile devam etmiş, bunu 20-30 bin kadın tekstil işçisinin daha iyi ücret ve çalışma şartları için başlattıkları genel grev izlemiştir. Kadın Sendikaları Koalisyonu grevdeki kadınların ihtiyaçlarını karşılayıp, bu grev esnasında tutuklanan kadınların kefaletlerini ödedi.

Amerikalı kadınların mücadelesi Avrupalı kadınları da etkilemiştir. 1910 yılında Kopenhag’da toplanan 2. Uluslar arası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda dünya kadınlarının isteklerini dile getirebilecekleri uluslar arası bir günün kararlaştırılması ile ilgili Clara Zetkin’in önerisi kabul edildi. Kesin bir gün belirlenmeyen bu kararın ardından ilk Dünya Kadınlar Günü 19 Mart 1911’de (Bugün Prusya kralının 1848’de kadınlara da oy hakkı verilmesini öngören ancak yaşama geçirilmeyen reformlarının imzalandığı gün olduğundan) Almanya, Avusturya ve Danimarka’da kutlandı. Dünya Kadınlar Günü’nün 8 Mart’ta kutlanmasına ise 1972 yılında Sidney’de yapılan Mart Hareketi  adlı büyük bir organizasyonla başlandı. Birleşmiş Milletlerin 1975-1985 yılları arasını “Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı” ilan etmesinin ardından 16 Aralık 1977’de 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmasına karar verildi.

TÜRKİYE’DE 8 MART

İlk kez 1921 yılında sosyalist kadınlar tarafından “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlayan 8 Mart, 1975 yılında İlerici Kadınlar derneği tarafından daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı.

Kadınlar 1980’li yıllarda 8 Mart’ı izinli yürüyüş ve şenliklerle kutlayamamışlarsa da, küçük gruplar mütevazı kutlamalarını sürdürdüler. 1990’lı yıllarda kadın kuruluşlarının sayı ve çeşitliliğinin artması ile beraber 8 Mart daha geniş bir katılımla kutlanır oldu.

RAKAMLARLA TÜRKİYE’DE KADIN

  • Başbakanlık Kadın Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nün araştırmasına göre, şiddet çoğunlukla kadına eşi, erkek arkadaşı ya da diğer aile bireyleri tarafından uygulanıyor.

  • Aile içi suçların yüzde 87’si kadınlara karşı işlenmiş.

  • Varoş olarak nitelendirilen gecekondu semtlerindeki kadınlar arasında yapılan araştırmada, kadınların % 97’sinin aile içi şiddete maruz kaldığı belirlenmiş.

  • Ailelerin yüzde 34’ünde fiziksel, yüzde 53’ünde ise sözlü şiddet görülmekte.

  • Türkiye genelinde lise ve daha üstü eğitimli 15-24 yaş  grubunda bulunan kadınların yüzde 39.6’sı işsiz. Kentli kadınlarda bu oran yüzde 37.4 iken kırsal alandaki kadınlar için yüzde 45.3’e ulaşıyor.

  • Kadınların yüzde 20si okuma yazma bilmiyor, yüzde 97si şiddetle iç içe yaşarken, yüzde 39’u da işsiz.

  • Üniversite ve diğer yüksek öğretim kurumlarında toplam 53 bin 805 öğretim elemanının 17 bin 828’i kadın, 35 bin 997’si erkek. Yani kadın öğretim elemanlarının tüm öğretim elemanlarına oranı yüzde 33.1.

  • Kadın öğretim elemanlarının yüzde 8.5’i profesör, yüzde 6.5’i doçent, yüzde 10.7’si yardımcı doçent, yüzde 12.4’ü öğretim görevlisi. Diğer kademelerde görevli kadınlar ise toplam öğretim elemanlarının yüzde 61.9’unu oluşturuyor.

  • Akademik personelin yüzde 33’ünü oluşturan kadınlar, dekan, rektör, bölüm başkanlığı gibi yönetici kadrolarda son derece düşük düzeyde temsil ediliyor.

  • Kadınlar, yüzde 65.6 ile sağlık, yüzde 65.4 ile avukatlık, yüzde 43.4 ile de eğitim ve öğretim hizmetlerinde görev alıyorlar.

  • Kamudaki kadınların yüzde 37.2’si genel idari hizmetler sınıfında çalışıyor.

  • Kamuda çalışan 100 kadından 57’si, 24-35 yaş grubunda yoğunlaşıyor. Yüzde 44 ile ilk sırayı lise mezunları oluşturuyor.

  • İkinci sırayı yüzde 15.2 oranı ile iki yıllık yüksek öğrenim mezunları alıyor.

  • 1993 yılında belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı alan kadınlar 1935 ara seçimlerine ilk kez katılmışlar. Bu dönemde 18 kadın TBMM’ye girmiş.

  • 1939’daki seçimlerde, 400 milletvekili arasında 15 de kadın yer salmış.

  • 18 Nisan 1999’daki seçimlerde ise 550 milletvekilli meclise sadece 22 kadın girebildiğini görüyoruz.

  • TBMM’deki yüzde 2.4’lük kadın milletvekili oranı Uganda’da yüzde 17.4, Güney Afrika’da yüzde 25, Meksika’da yüzde 14, İsveç’te 40.4.

SERMAYENİN KÜRESEL SALDIRISI VE KADINLAR

  • 6 milyarlık dünya nüfusunun büyük çoğunluğu yoksulluk içinde yaşıyor. Çoğunluğu kadın ve çocuk olan 4 milyar kişi görece yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Mutlak yoksulluk sınırının altında yaşayan 1.3 milyar kişinin % 70’ini kadınlar oluşturuyor.

  • Son otuz yılda dünyanın zenginliği 5 kat arttı. Son otuz yılda dünyanın en zengin % 20’si ile en yoksul % 20’si arasındaki uçurum ikiye katlalndı.

  • Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve IMF gibi küresel sermayenin kaleleri olan uluslar arası finans kuruluşlarının politikaları sonucunda zengin ülkelerin geliri, en fakir ülkelerin gelirinin 59 katına ulaştı. Bu oran 1960’lı yıllarda 30 katıydı.

  • Uluslar arası finans kuruluşlarının hakimiyeti altında geçen bu süreçte yoksulluk hızla artarken bu yoksulluğun en fazla etkilediği kesimler kadınlar oldu. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar, dünyadaki toplam üretimin 2/3ünü üretmelerine rağmen, toplam gelirin % 5ini alabiliyorlar.

  • Neo-liberal politikaların uygulandığı AB ülkelerinde sosyal harcamalar hızla kesintiye uğrarken kadınların yaşamları gittikçe kötüleşmekte. Doğum izinleri, ücretli izinler bu politikaların sonucu tarih olurken, kadınlar evde çocuk, hasta ve yaşlıların bakımını üstlenmek zorunda kalıyor. AB’nin en yoksul kesimini kadınlar oluşturuyor.

  • AB ülkelerinin bütününde sanıldığının aksine kadınlar erkeklere göre daha az ücret alıyor. İspanya’da aynı işi yapan erkeklere göre kadınlar % 27, İtalya’da % 20, Hollanda’da % 24 daha az ücret alıyorlar.

  • AB ülkelerinde part-time işlerin % 80’inde kadınlar çalışıyor. Avantaj gibi görünen part-time çalışma kadının, erkeğe ekonomik bağımlılığını devam ettirirken sosyal güvencesi olmayan, işten çıkarmaların çok kolay olduğu, ev işlerinin de kadının üzerine kalmasına neden olan bir çalışma biçimi.

  • Dünyadaki her üç kadından biri cinsel kimliğine saldırıyla karşı karşıya. Yetişkin kadın nüfusunun % 80’i fuhuş sektörünün saldırısı ile karşı karşıya. Asya ve Afrika ülkelerinde  fuhuş sektöründe kullanılan kadınlar aynı zamanda cinsel köle durumunda.

3. KÜRESEL KADIN GREVİ

Küresel Kadın Grevi Talepleri

  • Bütün bakım işleri ücret, emek aylığı, toprak ve diğer kaynaklar. Çocuk yetiştirmekten ve bakmaktan daha değerli ne olabilir? Yaşama ve refaha katkıda bulunun askeri bütçeye ve cezaevlerine değil

  • Global markette tüm kadın ve erkeklere eşit ücret

  • Hamilelik durumunda işten ayrılana ücret, emzirme zamanı ve diğer yardımlar. Bizi kadın olduğumuz için cezalandırmayı bırakın.

  • Üçüncü dünya borçlarını ödemeyin. Bizim onlara borcumuz yok. Onların bize var.

  • Temiz su, sağlık bakımı, ev, araç; ulaşım, okuma/yazma

  • Çalışma saatlerimizi kısaltan, kirliliğe yol açmayan enerji ve teknoloji. Fırına, buzdolabına, çamaşır makinesine, bilgisayara ve boş zamana hepimizin ihtiyacı var.

  • Aile üyelerinden ve otorite pozisyonundaki insanlardan gelecek her türlü şiddete karşı koruma.

  • Hareket özgürlüğü. Sermaye kolayca seyahat ediyor. Neden insanlarda edemesin.

 8 Mart 2001 yılında kadınlar 60 ın üzerinde ülkede şehirlerde ve kasabalarda dünyayı durdurmak ve değiştirmek için greve gitti.

Bunlardan bazıları:

  • GANA, Anum- köylerde kasabalarda yaşayan kadınlar ana caddeye doğru yürüyüşe geçtiler. Kız çocukları yürüyüşe katılabilmek için derslerini boykot ettiler.

  • PERU, Lima-Ev işçileri kadın gruplarını, köy ve endüstri sendikalarını bir araya getirdiler.

  • ARJANTİN, Santa Fe- Ev kadınları kadın organizasyonları koalisyonu ile beraber yürüdüler.

  • İSPANYA, Barselona-Binlerce kadın merkez meydanında toplandı. Ulusal sendika iki saatlik grev için çağrıda bulundu.

  • İNGİLTERE, Londra-Çocuklu yalnız anneler, yaşlı kadınlar, seks işçileri, sakat kadınlar, sığınmacılar, lezbiyenler parlamentoya doğru yürüdüler.

  • AMERİKA, Los Angeles-Ev çalışanları birliği ve Fladelfiya Eşit Ödeme İmza Kampanyası federal bina önünde ortak bir gösteri düzenledi.

  • UGANDA, Kaabong-Üç gün boyunca köy kadınları yemeden gösteri ve kutlama amacıyla yürüdüler. Çocuk bakımı gibi diğer işlerle erkekler ilgilenmek zorunda kaldılar.

  • İRLANDA, Galway- Kadınlar borçlu oldukları vergi dairesinin önünde gösteri yaptılar.

Kadınlar  (Dünya Sağlık Örgütünün raporundan)

Kadınların sağlığı, toplumdaki statüleri ile yakından ilgilidir. Kadının sağlığı, eşitlikten yararlanır, ayırımcılıktan zarar görür. Günümüzde, tüm dünyada milyonlarca ve milyonlarca kadının statüsü ve esenliği, trajik denilebilecek ölçülerde geridir. Sonuçta, Genel olarak insanların esenliği de bu durumdan olumsuz etkilenmekte, gelecek kuşaklara ilişkin umutlar kararmaktadır.

Dünyanın birçok bölgesinde kadınları hedef alan ayırımcılık daha kadın doğmadan başlar ölünceye kadar kadının yakasını bırakmaz. Bazı toplumlarda geleneksel olarak kız çocuk istenmemekte, bu yüzden kızlar daha doğuştan başlayarak dezavantajlı konuma itilmektedirler. Günümüzde de, evde, işte, sınıfta ya da hastanede kızlara ve kadınlara, erkeklere tanınan haklar tanınmamaktadır. Kadınlar, yoksulluğun, düşük toplumsal statünün ve doğumla ilgili birçok tehlikenin acısını daha fazla çekmektedir. Sonuçta kadınlar, tüm yaşamları boyunca hiç de adil olmayan bir biçimde ağır yüklere ve acılara katlanmaktadırlar.

Küresel nüfus yaşlanması, büyük bölümünü kadınların oluşturdukları toplumlara doğru bir değişim yaratmaktadır. Ancak, kadınlar Genel olarak erkeklerden daha uzun yaşarlarken, uzun yaşam beklentisi birçok kadın için gerçek bir avantaj anlamına gelmemektedir. Çünkü çoğu kadın, bu daha uzun yaşamı hastalık ve özürlülüklerden uzak yaşayamamaktadır.

Kadınların yaşlılık dönemlerindeki sağlıkları, tüm yaşamları boyunca ortaya çıkan çeşitli faktörler tarafından belirlenir. Ancak, kadınların bu faktörler üzerinde ya çok az ya da hiç denetimleri yoktur. Eğer kadınların daha uzun yaşam süresini iyi ve yaşanabilir hale getirmek gerekiyorsa, kadınların sağlık durumlarını en iyi düzeye getirecek politikaların hedeflenmesi gerekir. Bu politikalar, daha bebeklik ve çocukluk dönemlerinde başgösteren sorunları ele alacak biçimde geliştirilmeli, ardından ergenlik döneminden başlayıp yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerini de kapsayacak biçimde tüm yaşam süresine yönelmelidir.

Bebeklik ve çocukluk. Ana-babanın sağlığı, bu arada en başta annenin gebelik öncesindeki ve gebelik sırasındaki sağlığı; bu arada gebelik döneminde, özellikle de doğum sırasında kadına sağlanabilen hizmetler, doğacak çocuğun da sağlık durumunu belirleyen önemli faktörlerdir. Sağlıklarına daha doğum sırasında gerekli özen gösterilmeyen çocukların, daha sonraki yaşamlarında çeşitli sağlık sorunlarıyla karşılaşma olasılıkları da daha büyüktür. Çocukluk dönemlerinde yeterince beslenemeyen kızların zihinsel kapasiteleri bundan zarar görebilir, ergenlik dönemi gecikebilir; yine aynı nedenlerle doğurganlıkları olumsuz etkilenebilir ve kızlar bodur kalabilir. Bu da, bu durumdaki kadının ilerde kendi yapacağı doğuma ilişkin riskleri artırır. Her yıl 2 milyon kızın karşıkarşıya kaldığı genital mutilasyon tehdidi ya da çocukluk dönemindeki cinsel istismar, daha sonraki yıllarda ciddi fiziksel ve ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir.

Ergenlik (adolesan) dönemi. Üreme sağlığı ve aile planlamasıyla ilgili programların çoğu, ergenlik dönemini yaşayanların özel gereksinimlerine gerekli ilgiyi göstermemiştir. Çok erken yaşlarda cinsel ilişkiye girme, riskli cinsel etkinliklerde bulunma ve eğitimin, temel sağlık bilgilerinin ve hizmetlerinin bulunmayışı, hepbirlikte, bu yaş grubundaki kızların gelecekteki sağlıklarını tehdit etmektedir.

Bu kızlar, HIV/AIDS dahil cinsel yolla bulaşan hastalıkların, erken gebelik ve doğumun ve sağlıksız kürtajın oluşturduğu risklerle yüzyüzedirler. Ergenlik dönemindeki genç kızlar doğum için gerekli fiziksel hazırlığa sahip olmadıkları gibi, anne ölüm riski bu yaştaki kızlar için 20'lerindeki kadınlar için olduğundan daha yüksektir. Ergenlik dönemindeki yetersiz beslenme, yol açtığı kalıcı sonuçlarla, kızların sağlığını ve fiziksel gelişimlerini tehlikeye sokabilir. Demir yetersizliği anemisi de ergenlik dönemindeki kızlar arasında özellikle yaygındır.

Yetişkinlik dönemi. Malnutrisyon dahil olmak üzere çocukluk ve ergenlik dönemlerindeki sağlıksızlığın sonuçları yetişkinlik döneminde açıkça ortaya çıkar. Bu durum, kendini özellikle doğum çağlarında belli eder. Bu dönem, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan birçok kadının yaşamında özellikle tehlikeli bir dönem oluşturur. Çünkü, bu ülkelerde sağlık hizmetleri, özellikle de gebelik ve doğum bakım hizmetleri Genellikle yetersizdir ve çiftler daha çok çocuk yapmaları yolundaki toplumsal baskıları üzerlerinde hissetmektedirler. Gelişmekte olan ülkelerdeki gebe kadınların % 50'sinden çoğunda anemi vardır.

Her yıl yaklaşık 585.000 kadın gebelikle ilgili nedenler yüzünden ölmektedir. Kadınların gebelik sayısının fazla olduğu yerlerde, gebelikle ilgili nedenlerden dolayı ölüm riski tüm yaşam boyunca yoğunlaşmaktadır. Örneğin bu risk Avrupa'da 1400'de bir iken Asya'da 65'te bir, Afrika'da ise 16'da birdir. 

Kadınların gebelik sayısının fazla olduğu yerlerde, gebelikle ilgili nedenlerden dolayı ölüm riski tüm yaşam boyunca yoğunlaşmaktadır.

Yapılan tahminlere göre gelişmekte olan ülkelerde 50 milyon yetişkin kadında aşırı düşük kiloluluk durumu varken, yaklaşık 450 milyon kadında da guatr mevcuttur.

Yaşlı kadınlar. Milyonlarca kadın, genç sayılabilecek yaşlarda iken, daha çocukluk dönemlerinde başlayan gündelik baskılar ve eşitsizlikler yüzünden erken yaşlanmaktadır. Katlandıkları sorunlar arasında yetersiz beslenme, gebelik ve doğumla ilgili sağlık sorunları, tehlikeli çalışma koşulları, şiddet ve yaşam tarzına bağlı hastalıklar yer almaktadır. Bütün bunlar, menapoz sonrasında, göğüs ve rahim kanseri, ostoeporosis ve diğer kronik hastalık olasılıklarını artırmaktadır. Yaşlılık dönemindeki yoksullukta ise yalnızlık ve yabancılaşma yaygın biçimde görülmektedir.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü. 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ nü 10 Mart Pazar günü odamızın Galatasaraydaki kültür merkezinde kutluyoruz. Saat 14’ de “Evde değilse nerede?” adlı dia gösterisi ile başlayacak olan etkinliğimiz 14:30’ da “Meslek sahibisiniz, söz sahibi misiniz?” konulu forum ile devam edecek. Forumda Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Başkanı Gazeteci Şükran SONER, İstanbul Barosu Kadın Komisyonu üyesi Av. Habibe YILMAZ, Kadının İnsan Hakları Projesi çalışanlarından Av. Ayşegül KAYA ve Pazartesi Dergisinden Handan KOÇ konuğumuz olacak. Saat 17’ de başlayacak kokteylimizde müzik eşliğinde içkilerimizi yudumlayacağız. Her yıl 8 Martta kutladığımız Dünya Kadınlar Gününün hangi koşullarda, nasıl kutlanmaya başladığını ve ülkemizde ve dünyada kadınların hangi koşullarda yaşadıklarını ve çalıştıklarını bir derleme ile sizlere sunuyoruz. TARİHÇE 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak uluslar arası düzeyde kabul görmeye başlaması 1970’li yıllara rastlasa da, bu tarihe kaynaklık eden olay ve dünya kadınlarının ortak bir gün kutlama isteğinin gündeme gelişi 1800lü yılların ortalarına rastlar. 8 Mart 1857 yılında New York’ta 8 saatlik iş günü ve eşit işe eşit ücret isteğiyle grev yapan kadınlardan 100 tanesi fabrikanın ateşe verilmesi sonucu öldü. Kadınlar bu grevle isteklerini kabul ettirmişlerse de kadın hakları için örgütlü mücadele 1900’lerin başına rastlar. 1903 yılında ABD’de kadının ekonomik, politik ve kişisel haklarını savunabilmek için “Kadın Sendikaları Koalisyonu” kuruldu. 1908’de Şubat ayının  son Pazar günü sosyalist kadınların New York’ta oy hakkı, politik ve ekonomik hak istekleri ile yürüyüşleri ilk “kadın günü”  gösterisi olarak kabul edilmektedir. ABD’lerinde kadınların hak arayışları, Manhattan’da 1909’da 2 bin kişinin katıldığı gösteri ile devam etmiş, bunu 20-30 bin kadın tekstil işçisinin daha iyi ücret ve çalışma şartları için başlattıkları genel grev izlemiştir. Kadın Sendikaları Koalisyonu grevdeki kadınların ihtiyaçlarını karşılayıp, bu grev esnasında tutuklanan kadınların kefaletlerini ödedi. Amerikalı kadınların mücadelesi Avrupalı kadınları da etkilemiştir. 1910 yılında Kopenhag’da toplanan 2. Uluslar arası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda dünya kadınlarının isteklerini dile getirebilecekleri uluslar arası bir günün kararlaştırılması ile ilgili Clara Zetkin’in önerisi kabul edildi. Kesin bir gün belirlenmeyen bu kararın ardından ilk Dünya Kadınlar Günü 19 Mart 1911’de (Bugün Prusya kralının 1848’de kadınlara da oy hakkı verilmesini öngören ancak yaşama geçirilmeyen reformlarının imzalandığı gün olduğundan) Almanya, Avusturya ve Danimarka’da kutlandı. Dünya Kadınlar Günü’nün 8 Mart’ta kutlanmasına ise 1972 yılında Sidney’de yapılan Mart Hareketi  adlı büyük bir organizasyonla başlandı. Birleşmiş Milletlerin 1975-1985 yılları arasını “Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı” ilan etmesinin ardından 16 Aralık 1977’de 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmasına karar verildi. TÜRKİYE’DE 8 MART İlk kez 1921 yılında sosyalist kadınlar tarafından “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlayan 8 Mart, 1975 yılında İlerici Kadınlar derneği tarafından daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı. Kadınlar 1980’li yıllarda 8 Mart’ı izinli yürüyüş ve şenliklerle kutlayamamışlarsa da, küçük gruplar mütevazı kutlamalarını sürdürdüler. 1990’lı yıllarda kadın kuruluşlarının sayı ve çeşitliliğinin artması ile beraber 8 Mart daha geniş bir katılımla kutlanır oldu. RAKAMLARLA TÜRKİYE’DE KADIN Başbakanlık Kadın Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nün araştırmasına göre, şiddet çoğunlukla kadına eşi, erkek arkadaşı ya da diğer aile bireyleri tarafından uygulanıyor. Aile içi suçların yüzde 87’si kadınlara karşı işlenmiş. Varoş olarak nitelendirilen gecekondu semtlerindeki kadınlar arasında yapılan araştırmada, kadınların % 97’sinin aile içi şiddete maruz kaldığı belirlenmiş. Ailelerin yüzde 34’ünde fiziksel, yüzde 53’ünde ise sözlü şiddet görülmekte. Türkiye genelinde lise ve daha üstü eğitimli 15-24 yaş  grubunda bulunan kadınların yüzde 39.6’sı işsiz. Kentli kadınlarda bu oran yüzde 37.4 iken kırsal alandaki kadınlar için yüzde 45.3’e ulaşıyor. Kadınların yüzde 20si okuma yazma bilmiyor, yüzde 97si şiddetle iç içe yaşarken, yüzde 39’u da işsiz. Üniversite ve diğer yüksek öğretim kurumlarında toplam 53 bin 805 öğretim elemanının 17 bin 828’i kadın, 35 bin 997’si erkek. Yani kadın öğretim elemanlarının tüm öğretim elemanlarına oranı yüzde 33.1. Kadın öğretim elemanlarının yüzde 8.5’i profesör, yüzde 6.5’i doçent, yüzde 10.7’si yardımcı doçent, yüzde 12.4’ü öğretim görevlisi. Diğer kademelerde görevli kadınlar ise toplam öğretim elemanlarının yüzde 61.9’unu oluşturuyor. Akademik personelin yüzde 33’ünü oluşturan kadınlar, dekan, rektör, bölüm başkanlığı gibi yönetici kadrolarda son derece düşük düzeyde temsil ediliyor. Kadınlar, yüzde 65.6 ile sağlık, yüzde 65.4 ile avukatlık, yüzde 43.4 ile de eğitim ve öğretim hizmetlerinde görev alıyorlar. Kamudaki kadınların yüzde 37.2’si genel idari hizmetler sınıfında çalışıyor. Kamuda çalışan 100 kadından 57’si, 24-35 yaş grubunda yoğunlaşıyor. Yüzde 44 ile ilk sırayı lise mezunları oluşturuyor. İkinci sırayı yüzde 15.2 oranı ile iki yıllık yüksek öğrenim mezunları alıyor. 1993 yılında belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı alan kadınlar 1935 ara seçimlerine ilk kez katılmışlar. Bu dönemde 18 kadın TBMM’ye girmiş. 1939’daki seçimlerde, 400 milletvekili arasında 15 de kadın yer salmış. 18 Nisan 1999’daki seçimlerde ise 550 milletvekilli meclise sadece 22 kadın girebildiğini görüyoruz. TBMM’deki yüzde 2.4’lük kadın milletvekili oranı Uganda’da yüzde 17.4, Güney Afrika’da yüzde 25, Meksika’da yüzde 14, İsveç’te 40.4. SERMAYENİN KÜRESEL SALDIRISI VE KADINLAR 6 milyarlık dünya nüfusunun büyük çoğunluğu yoksulluk içinde yaşıyor. Çoğunluğu kadın ve çocuk olan 4 milyar kişi görece yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Mutlak yoksulluk sınırının altında yaşayan 1.3 milyar kişinin % 70’ini kadınlar oluşturuyor. Son otuz yılda dünyanın zenginliği 5 kat arttı. Son otuz yılda dünyanın en zengin % 20’si ile en yoksul % 20’si arasındaki uçurum ikiye katlalndı. Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve IMF gibi küresel sermayenin kaleleri olan uluslar arası finans kuruluşlarının politikaları sonucunda zengin ülkelerin geliri, en fakir ülkelerin gelirinin 59 katına ulaştı. Bu oran 1960’lı yıllarda 30 katıydı. Uluslar arası finans kuruluşlarının hakimiyeti altında geçen bu süreçte yoksulluk hızla artarken bu yoksulluğun en fazla etkilediği kesimler kadınlar oldu. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar, dünyadaki toplam üretimin 2/3ünü üretmelerine rağmen, toplam gelirin % 5ini alabiliyorlar. Neo-liberal politikaların uygulandığı AB ülkelerinde sosyal harcamalar hızla kesintiye uğrarken kadınların yaşamları gittikçe kötüleşmekte. Doğum izinleri, ücretli izinler bu politikaların sonucu tarih olurken, kadınlar evde çocuk, hasta ve yaşlıların bakımını üstlenmek zorunda kalıyor. AB’nin en yoksul kesimini kadınlar oluşturuyor. AB ülkelerinin bütününde sanıldığının aksine kadınlar erkeklere göre daha az ücret alıyor. İspanya’da aynı işi yapan erkeklere göre kadınlar % 27, İtalya’da % 20, Hollanda’da % 24 daha az ücret alıyorlar. AB ülkelerinde part-time işlerin % 80’inde kadınlar çalışıyor. Avantaj gibi görünen part-time çalışma kadının, erkeğe ekonomik bağımlılığını devam ettirirken sosyal güvencesi olmayan, işten çıkarmaların çok kolay olduğu, ev işlerinin de kadının üzerine kalmasına neden olan bir çalışma biçimi. Dünyadaki her üç kadından biri cinsel kimliğine saldırıyla karşı karşıya. Yetişkin kadın nüfusunun % 80’i fuhuş sektörünün saldırısı ile karşı karşıya. Asya ve Afrika ülkelerinde  fuhuş sektöründe kullanılan kadınlar aynı zamanda cinsel köle durumunda. 3. KÜRESEL KADIN GREVİ Küresel Kadın Grevi Talepleri Bütün bakım işleri ücret, emek aylığı, toprak ve diğer kaynaklar. Çocuk yetiştirmekten ve bakmaktan daha değerli ne olabilir? Yaşama ve refaha katkıda bulunun askeri bütçeye ve cezaevlerine değil Global markette tüm kadın ve erkeklere eşit ücret Hamilelik durumunda işten ayrılana ücret, emzirme zamanı ve diğer yardımlar. Bizi kadın olduğumuz için cezalandırmayı bırakın. Üçüncü dünya borçlarını ödemeyin. Bizim onlara borcumuz yok. Onların bize var. Temiz su, sağlık bakımı, ev, araç; ulaşım, okuma/yazma Çalışma saatlerimizi kısaltan, kirliliğe yol açmayan enerji ve teknoloji. Fırına, buzdolabına, çamaşır makinesine, bilgisayara ve boş zamana hepimizin ihtiyacı var. Aile üyelerinden ve otorite pozisyonundaki insanlardan gelecek her türlü şiddete karşı koruma. Hareket özgürlüğü. Sermaye kolayca seyahat ediyor. Neden insanlarda edemesin.  8 Mart 2001 yılında kadınlar 60 ın üzerinde ülkede şehirlerde ve kasabalarda dünyayı durdurmak ve değiştirmek için greve gitti. Bunlardan bazıları: GANA, Anum- köylerde kasabalarda yaşayan kadınlar ana caddeye doğru yürüyüşe geçtiler. Kız çocukları yürüyüşe katılabilmek için derslerini boykot ettiler. PERU, Lima-Ev işçileri kadın gruplarını, köy ve endüstri sendikalarını bir araya getirdiler. ARJANTİN, Santa Fe- Ev kadınları kadın organizasyonları koalisyonu ile beraber yürüdüler. İSPANYA, Barselona-Binlerce kadın merkez meydanında toplandı. Ulusal sendika iki saatlik grev için çağrıda bulundu. İNGİLTERE, Londra-Çocuklu yalnız anneler, yaşlı kadınlar, seks işçileri, sakat kadınlar, sığınmacılar, lezbiyenler parlamentoya doğru yürüdüler. AMERİKA, Los Angeles-Ev çalışanları birliği ve Fladelfiya Eşit Ödeme İmza Kampanyası federal bina önünde ortak bir gösteri düzenledi. UGANDA, Kaabong-Üç gün boyunca köy kadınları yemeden gösteri ve kutlama amacıyla yürüdüler. Çocuk bakımı gibi diğer işlerle erkekler ilgilenmek zorunda kaldılar. İRLANDA, Galway- Kadınlar borçlu oldukları vergi dairesinin önünde gösteri yaptılar. Kadınlar  (Dünya Sağlık Örgütünün raporundan) Kadınların sağlığı, toplumdaki statüleri ile yakından ilgilidir. Kadının sağlığı, eşitlikten yararlanır, ayırımcılıktan zarar görür. Günümüzde, tüm dünyada milyonlarca ve milyonlarca kadının statüsü ve esenliği, trajik denilebilecek ölçülerde geridir. Sonuçta, Genel olarak insanların esenliği de bu durumdan olumsuz etkilenmekte, gelecek kuşaklara ilişkin umutlar kararmaktadır. Dünyanın birçok bölgesinde kadınları hedef alan ayırımcılık daha kadın doğmadan başlar ölünceye kadar kadının yakasını bırakmaz. Bazı toplumlarda geleneksel olarak kız çocuk istenmemekte, bu yüzden kızlar daha doğuştan başlayarak dezavantajlı konuma itilmektedirler. Günümüzde de, evde, işte, sınıfta ya da hastanede kızlara ve kadınlara, erkeklere tanınan haklar tanınmamaktadır. Kadınlar, yoksulluğun, düşük toplumsal statünün ve doğumla ilgili birçok tehlikenin acısını daha fazla çekmektedir. Sonuçta kadınlar, tüm yaşamları boyunca hiç de adil olmayan bir biçimde ağır yüklere ve acılara katlanmaktadırlar. Küresel nüfus yaşlanması, büyük bölümünü kadınların oluşturdukları toplumlara doğru bir değişim yaratmaktadır. Ancak, kadınlar Genel olarak erkeklerden daha uzun yaşarlarken, uzun yaşam beklentisi birçok kadın için gerçek bir avantaj anlamına gelmemektedir. Çünkü çoğu kadın, bu daha uzun yaşamı hastalık ve özürlülüklerden uzak yaşayamamaktadır. Kadınların yaşlılık dönemlerindeki sağlıkları, tüm yaşamları boyunca ortaya çıkan çeşitli faktörler tarafından belirlenir. Ancak, kadınların bu faktörler üzerinde ya çok az ya da hiç denetimleri yoktur. Eğer kadınların daha uzun yaşam süresini iyi ve yaşanabilir hale getirmek gerekiyorsa, kadınların sağlık durumlarını en iyi düzeye getirecek politikaların hedeflenmesi gerekir. Bu politikalar, daha bebeklik ve çocukluk dönemlerinde başgösteren sorunları ele alacak biçimde geliştirilmeli, ardından ergenlik döneminden başlayıp yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerini de kapsayacak biçimde tüm yaşam süresine yönelmelidir. Bebeklik ve çocukluk. Ana-babanın sağlığı, bu arada en başta annenin gebelik öncesindeki ve gebelik sırasındaki sağlığı; bu arada gebelik döneminde, özellikle de doğum sırasında kadına sağlanabilen hizmetler, doğacak çocuğun da sağlık durumunu belirleyen önemli faktörlerdir. Sağlıklarına daha doğum sırasında gerekli özen gösterilmeyen çocukların, daha sonraki yaşamlarında çeşitli sağlık sorunlarıyla karşılaşma olasılıkları da daha büyüktür. Çocukluk dönemlerinde yeterince beslenemeyen kızların zihinsel kapasiteleri bundan zarar görebilir, ergenlik dönemi gecikebilir; yine aynı nedenlerle doğurganlıkları olumsuz etkilenebilir ve kızlar bodur kalabilir. Bu da, bu durumdaki kadının ilerde kendi yapacağı doğuma ilişkin riskleri artırır. Her yıl 2 milyon kızın karşıkarşıya kaldığı genital mutilasyon tehdidi ya da çocukluk dönemindeki cinsel istismar, daha sonraki yıllarda ciddi fiziksel ve ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir. Ergenlik (adolesan) dönemi. Üreme sağlığı ve aile planlamasıyla ilgili programların çoğu, ergenlik dönemini yaşayanların özel gereksinimlerine gerekli ilgiyi göstermemiştir. Çok erken yaşlarda cinsel ilişkiye girme, riskli cinsel etkinliklerde bulunma ve eğitimin, temel sağlık bilgilerinin ve hizmetlerinin bulunmayışı, hepbirlikte, bu yaş grubundaki kızların gelecekteki sağlıklarını tehdit etmektedir. Bu kızlar, HIV/AIDS dahil cinsel yolla bulaşan hastalıkların, erken gebelik ve doğumun ve sağlıksız kürtajın oluşturduğu risklerle yüzyüzedirler. Ergenlik dönemindeki genç kızlar doğum için gerekli fiziksel hazırlığa sahip olmadıkları gibi, anne ölüm riski bu yaştaki kızlar için 20'lerindeki kadınlar için olduğundan daha yüksektir. Ergenlik dönemindeki yetersiz beslenme, yol açtığı kalıcı sonuçlarla, kızların sağlığını ve fiziksel gelişimlerini tehlikeye sokabilir. Demir yetersizliği anemisi de ergenlik dönemindeki kızlar arasında özellikle yaygındır. Yetişkinlik dönemi. Malnutrisyon dahil olmak üzere çocukluk ve ergenlik dönemlerindeki sağlıksızlığın sonuçları yetişkinlik döneminde açıkça ortaya çıkar. Bu durum, kendini özellikle doğum çağlarında belli eder. Bu dönem, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan birçok kadının yaşamında özellikle tehlikeli bir dönem oluşturur. Çünkü, bu ülkelerde sağlık hizmetleri, özellikle de gebelik ve doğum bakım hizmetleri Genellikle yetersizdir ve çiftler daha çok çocuk yapmaları yolundaki toplumsal baskıları üzerlerinde hissetmektedirler. Gelişmekte olan ülkelerdeki gebe kadınların % 50'sinden çoğunda anemi vardır. Her yıl yaklaşık 585.000 kadın gebelikle ilgili nedenler yüzünden ölmektedir. Kadınların gebelik sayısının fazla olduğu yerlerde, gebelikle ilgili nedenlerden dolayı ölüm riski tüm yaşam boyunca yoğunlaşmaktadır. Örneğin bu risk Avrupa'da 1400'de bir iken Asya'da 65'te bir, Afrika'da ise 16'da birdir.  Kadınların gebelik sayısının fazla olduğu yerlerde, gebelikle ilgili nedenlerden dolayı ölüm riski tüm yaşam boyunca yoğunlaşmaktadır. Yapılan tahminlere göre gelişmekte olan ülkelerde 50 milyon yetişkin kadında aşırı düşük kiloluluk durumu varken, yaklaşık 450 milyon kadında da guatr mevcuttur. Yaşlı kadınlar. Milyonlarca kadın, genç sayılabilecek yaşlarda iken, daha çocukluk dönemlerinde başlayan gündelik baskılar ve eşitsizlikler yüzünden erken yaşlanmaktadır. Katlandıkları sorunlar arasında yetersiz beslenme, gebelik ve doğumla ilgili sağlık sorunları, tehlikeli çalışma koşulları, şiddet ve yaşam tarzına bağlı hastalıklar yer almaktadır. Bütün bunlar, menapoz sonrasında, göğüs ve rahim kanseri, ostoeporosis ve diğer kronik hastalık olasılıklarını artırmaktadır. Yaşlılık dönemindeki yoksullukta ise yalnızlık ve yabancılaşma yaygın biçimde görülmektedir.