Çerez Ayarları

Web sitemizdeki içeriklerden en iyi şekilde yararlanmanızı sağlamak için 6698 Sayılı Kişisel Verilerin korunması Kanunu'na (KVKK) ve Avrupa Birliği Veri Koruma Tüzüğü'ne (GDPR) uygun olarak çerezleri kullanıyoruz. Sitenin düzgün çalışması için gerekli zorunlu çerezlerin kullanılmasını istemiyorsanız ziyaretinizi sonlandırmalısınız. Diğer çerezler yönünden ise lütfen tercihlerinizi belirleyiniz.

Analitik Çerezler

Kişisel Veri Saklama ve İmha Politikası


Bu işlem birkaç saniye sürebilir lütfen bekleyiniz.

SAĞLIK MESLEK ODALARI VE ÖRGÜTLERİNDEN BASIN AÇIKLAMASI


        Bugün (20.10.2006 - Cuma) İstanbul Tabip Odası merkezinde Türk Tabipleri Birliği, İstanbul Tabip Odası, İstanbul Eczacı Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası ile SES Aksaray ve Bakırköy Şubelerinin katılımıyla bir basın toplantısı düzenlendi. AKP hükümetinin sağlık hizmetini yıkıma götüren politikalarının değerlendirildiği toplantıda TTB Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, İTO Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, İTO Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Demirdizen, İEO Genel Sekreteri Ecz. Semih Güngör, İVHO Başkanı Murat Aslan ve SES Aksaray Şube Başkanı Songül Beydilli birer konuşma yaptı. Toplantı sonrasında basına dağıtılan ortak açıklamayı aşağıda bilginize sunarız.



BASIN AÇIKLAMASI

“herkese Sağlık ve güvenli gelecek.”

AKP HÜKÜMETİ SAĞLIKTA NE YAPIYOR?

Kuralsızlaştırma, değersizleştirme, belirsizlik (kaos), çökertme! 

Dünya Bankası’nın (DB) Aile Hekimliği ile ilgili yaklaşımı. DB 2004 Türkiye raporu:
“Aile Hekimliği Türkiye’de sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin en önemli adımıdır. Bu nedenle Türkiye cumhuriyeti   (AKP) hükümetine 2004 yılında 40,6 milyon Euro kredi verilmiştir.”
Demek ki Dünya Bankası daha önce toplumu ve bizleri kandırmış, yalan söylemiştir. Sağlıkta dönüşüm ve aile hekimliği daha iyi ve kapsamlı bir sağlık hizmeti sunumunun değil,  sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin ilk önemli adımıdır.

Hükümetin programı bilimsel değil,  ticaridir. Çağdışıdır.
Türkiye’de AKP hükümetinin 4 yıllık iktidarı döneminde, sağlık alanına aktarılan kaynaklar yaklaşık iki-üç katına çıkmıştır. Sağlık harcamaları 2003 yılında yaklaşık 9–10 milyar dolardan, 2005 yılı itibarıyla 19–20, 2006 yılında yaklaşık 23–24 milyar dolara çıkmıştır. Bunun % 70’i ilaç ve hizmet satın alma ya da teknoloji transferi yöntemiyle sermayeye aktarılmıştır. İlaç harcamalarının payı son üç-dört yıl içerisinde  % 45-50’lere çıkmış durumundadır. Özel hastanelerden hizmet satın alma yoluyla oralara aktarılan kaynaklar giderek artma eğilimindedir.

Görülmektedir ki Türkiye sadece son iki yıl içerisinde faiz yoluyla kaynak aktarmamıştır. Aynı zamanda, başta sağlık olmak üzere pek çok alandan da uluslararası kuruluşlara kaynak aktarmıştır.

Değerli basın mensupları uygulamalar göstermiştir ki;

“Sağlıkta dönüşüm İki kesim için oldukça zararlıdır: Toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan yoksul, yoksun ve dar gelirli vatandaşlar  ile   sağlık çalışanlarının büyük çoğunluğu için.

Sağlık çalışanlarının yoksullaştıran, işsizleştiren bir uygulamadır. Vatandaşların büyük çoğunluğu açısından, ödeme gücü olmayanlar açısından da sağlık hizmetlerinden yoksun kalma programıdır. Yararının olduğu tek kesim, değişik boyutlarıyla sermaye gruplarıdır.” Onlar bu sonucu beklemektedirler, istemektedirler.

Sağlık hizmetlerinden yararlanmak engelli koşu olarak tanımlanmıştır.
Prim,(asgari ücretin üçte birinden az geliri olanlarınkini devlet ödeyecek. Yani bugünkü yeşil kart uygulaması.) +katkı payı (muayene, tektik, yatak, protez, ilaç, tedavi vb.)+kapsam dışı hizmet ödemeleri için cepten ödeme+kurum farkları(özel sektör, öğretim üyesi, özel hizmet vb)

Sistemde hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının temel görevlerinden bir tanesi vergi kontrolörlüğü yapmaktır.

“Dolayısıyla herkesi kendi haklarını koruyan, konumuna uygun davranmaya davet etme dışında bir seçenek yoktur.

Maliye Bakanlığı Sağlık hizmetlerine el koymuştur. Sağlık bakanı istifa etmelidir, çünkü sistemde sağlık bakanına gerek kalmamıştır.

Bildiğiniz gibi 1 Temmuz’da çıkarılan “Vaka başı ödeme” genelgesi ile kamu sağlık kurumları yeni bir ekonomik dar boğaza itilmişti. Sosyal Güvenlik Kurumlarının ödeme güçlüğü sorununu çözmek için uygulamaya konulduğu iddia edilen genelge; hastane yönetimini hekimle, hekimi hastayla karşı karşıya getirerek vatandaşın sağlık hakkına ciddi darbe indirmekte, cebinden çıkan parayı artırmakta idi.

Nitekim, bu tebliğle ilgili açılan dava sonucunda Danıştay, ilgili tebliğin “Anayasanın 56.maddesinde öngörülen ‘Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.’ hükmüne aykırı bularak yürütmeyi durdurma kararı vermiştir.

Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik’te değişiklik yapılarak hekimlerin ve diş hekimlerinin birden fazla özel sağlık kuruluşunda çalışmasının önü açılmak istenmektedir. Böylece kuralsız bir çalışma ortamı içinde hekimler arası rekabeti körükleyen bir uygulama hedeflenmiş ve zincir kliniklerin önü açılmaya çalışılmıştır. (Sermayeye zincir klinikler için ucuz iş gücü kaynağı.) Ayrıca laboratuar hizmetleri ve diş ünitesini zorunlu olmaktan çıkartarak dışardan hizmet satın alınma imkanı sağlanarak tanı-tedavi merkezi zincirlerinin önü açılmaktadır. Hizmet sürekliliği kara feda edilmektedir.

Hükümet ithal hekimle neyi amaçlamaktadır?
Hükümetin yasa tasarısı olarak Meclis Genel Kuruluna sunmaya hazırlandığı yasal düzenlemede yabancı hekimlerin çalışmasının önü açılmaktadır. Uluslararası sermayenin istekleri doğrultusunda İthal ve ucuz hekim çalıştırılması için ülkemizde hekimlik yapabilmenin koşulları değiştirilmektedir. Bu durumda çevre ülkelerden (zaten şu anda çok sayıda kaçak hekim çalışmaktayken) düşük ücretle çalışmaya “gönüllü” pek çok hekimin ülkemize göç etmesi beklenecek ya da bir pazarlık silahı olarak tepemizde tutulacaktır.Bunun iki önemli sonucu olacaktır. Birincisi bir piyasa hizmeti haline gelen sağlıkta, hizmetin motor gücü olan hekimlerin ücretleri üzerinde ciddi baskı oluşturulacak ve düşük ücretle çalışmaya zorlanacaklardır. İkincisi ise ülkemiz, hükümetin iddia ettiğinin aksine, gelişmiş ülkelerden değil daha çok çevre ülkelerdeki siyasal-sosyal-ekonomik huzursuzluklardan kaçan hekimlerin sığınma yeri haline gelecektir. Bu da, zaten alt yapısında ciddi sorunları olan sağlık hizmetlerinde standart dışı uygulamaların artmasına ve niteliğin düşmesine yol açacaktır.

Mesleki Sorumluluk Sigortası Hangi Sorunu Çözecek?:
Aynı yasal düzenleme içinde sözü edilen “zorunlu mesleki sorumluluk sigortası” ise sağlık sisteminin bütün sorumluluğunu başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarının omuzlarına yüklemek isteyen zihniyetin tipik bir tazahürü olarak görülmelidir. Alt yapısı bu kadar sıkıntılı, yenilenmemiş ve yıllardır yatırım yapılmamış durumdaki sağlık hizmetlerinin sunumunda ortaya çıkabilecek tıbbi hatalardan sağlık çalışanlarını sorumlu tutmak  neye çözüm getirecektir. Sigorta sermayesinin baskılarıyla hazırlanan bu yasal düzenlemenin tıbbi hataları önlemek yerine tıbbi hatalardan birilerinin para kazanmasını teşvik ettiği çok açıktır.

Kadrolaşma Bütün Hızıyla Sürüyor:
Sağlık Bakanlığı Eğitim Hastanelerindeki kadrolaşma isteği ile ilgili keyfiyetini, hukuksuzluğunu sürdürme niyetinde olduğunu göstermeye devam ediyor. Sağlık Bakanlığı hazırladığı Personel Dağılım Cetveli ile

  1. Bilimsel, objektif  ve uzlaşı ile oluşturulmuş kurallara göre
  2. Bağımsız kurullar ile şeffaf bir denetim-değerlendirme yerine

eğitim kadrolarını keyfi kurallarla, kendisinin belirleyeceği kurul üyeleri ile belirlemesini (atama ve görevden alma )esas alan bir düzenleme yapmıştır. Kuralların belirlenmesinde hiçbir katkısı alınmayan meslek örgütü ve sendikaları, Bakanlığın belirlediği sayı üzerinden yapılacak dağılımda sorumluluğa ortak etmek istemektedir. 

Uluslar arası İlaç Sermayesinin Müdahalesi Artıyor:
Piyaslaştırma, ticarileştirme, özelleştirme sürecinde, giderek artan sağlık harcamaları içinde en önemli paya sahip ilaç pazarının kamu denetiminden çıkartılması için her türlü tedbir alınmaktadır. SSK’nın ilaç fabrikasının kapatılması sonrasında bazı ilaçların eczaneler dışında satılmasına izin verilmesiyle ilaç herhangi bir tüketim malı konumuna getirilmek istenmektedir. 22 Temmuz 2006’da çıkarılan yönetmelikle ise hastane bünyesindeki bazı alanlar tıbbi kullanım alanı dışında görülüyor. Bu yönetmelikte eczaneler otel ve büfelerle aynı kategoriye sokulup tıbbi kullanım dışı alan olarak tanımlanıyor. Bu durumda yatarak tedavi gören hastaların ilaç, kan ürünü, hemodiyaliz, kemoterapi reçeteleri vb. eczaneler devre dışı bırakılarak ihale usulüyle büyük sermayeli ilaç dağıtım kuruluşlarına verilmek istenmektedir.

Sağlığın Hizmetinin Temel İlkesi Unutturulmak İsteniyor:
Sağlık dönüşüm sürecinde en köklü yapısal düzenlemeye tabi tutulması beklenen birinci basamak sağlık hizmetlerinde 10 il de yaygınlaştırılmaya çalışılan  “Aile Hekimliği” ile “koruyucu sağlık hizmetleri” alanı tasfiye edilirken hekimler tüccar, hastalar müşteri olarak tanımlanmaktadır. Sağlık hak olmaktan çıkarılarak paran kadar ya da primin kadar hizmet haline getirilmektedir. Asıl işi koruyucu sağlık hizmeti sunmak olması beklenen pratisyen hekimler zorla muayenehane hekimi yapılarak ticari kaygılarıyla baş başa bırakılmaktadır.

Kamu İhaleleri Yandaş Sermaye İlişkilerine Veriliyor:
Kamu Sağlık işletmelerinin başına getirilen yöneticiler içine girdikleri, sürüklendikleri ticari çıkar ilişkileri nedeniyle kurşunlara hedef olurken rant paylaşımı ilişkilerinde aktif rol alarak taraf olmaktadırlar.Bacanaklara verildiği ifade edilen  hizmet ihaleleri,ortak olduğu hastanelere hasta transferi yaptığı belirtilen başhekimler,AKP ilçe yöneticilerine verilen görüntüleme ihaleleri.   Üniversite hastanelerini %1 geçen oranda MR- Tomografi çekmekle eleştiren sağlık bakanın eğitim hastanelerinde yıllık belli sayıda çekim garantileri ile anlaşmalar yapılarak hem yargı kararlarını görmezden gelen uygulamalara imza atılması, hem mesleki bilimsel endikasyonlar yerine kota doldurmak için yönlendirilmiş çekimlerle mesleki  etik değerlerin erozyonu.ve yakın siyasi çevrelerine yüzlerce milyon dolarlık rant aktarılması.cemaat, ibadet, ticaret üçgeninde giderek artan kar ve rant ilişkisi.kirlenen mesleki ortam ve değerler…

“herkese Sağlık ve güvenli gelecek.”
Bütün bunların farkında olan biz sağlık çalışanları haklarımızın ve geleceğimizin ellerimizden alınmasına bu güne kadar seyirci kalmadık bundan sonra da kalmayacağız.
Tüm toplumu sağlık hakkı ve herkese güvenli gelecek talebiyle birlikte olmaya, dayanışmaya ve kararlı bir şekilde mücadele etmeye davet ediyoruz.

 

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
İSTANBUL TABİP ODASI
İSTANBUL ECZACI ODASI
İSTANBUL VETERİNER HEKİMLER ODASI 
SES İSTANBUL ŞUBELERİ 

SAĞLIK MESLEK ODALARI VE ÖRGÜTLERİNDEN BASIN AÇIKLAMASI. Bugün (20.10.2006 - Cuma) İstanbul Tabip Odası merkezinde Türk Tabipleri Birliği, İstanbul Tabip Odası, İstanbul Eczacı Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası ile SES Aksaray ve Bakırköy Şubelerinin katılımıyla bir basın toplantısı düzenlendi. AKP hükümetinin sağlık hizmetini yıkıma götüren politikalarının değerlendirildiği toplantıda TTB Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, İTO Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, İTO Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Demirdizen, İEO Genel Sekreteri Ecz. Semih Güngör, İVHO Başkanı Murat Aslan ve SES Aksaray Şube Başkanı Songül Beydilli birer konuşma yaptı. Toplantı sonrasında basına dağıtılan ortak açıklamayı aşağıda bilginize sunarız. BASIN AÇIKLAMASI “herkese Sağlık ve güvenli gelecek.” AKP HÜKÜMETİ SAĞLIKTA NE YAPIYOR? Kuralsızlaştırma, değersizleştirme, belirsizlik (kaos), çökertme!  Dünya Bankası’nın (DB) Aile Hekimliği ile ilgili yaklaşımı. DB 2004 Türkiye raporu: “Aile Hekimliği Türkiye’de sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin en önemli adımıdır. Bu nedenle Türkiye cumhuriyeti   (AKP) hükümetine 2004 yılında 40,6 milyon Euro kredi verilmiştir.” Demek ki Dünya Bankası daha önce toplumu ve bizleri kandırmış, yalan söylemiştir. Sağlıkta dönüşüm ve aile hekimliği daha iyi ve kapsamlı bir sağlık hizmeti sunumunun değil,  sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin ilk önemli adımıdır. Hükümetin programı bilimsel değil,  ticaridir. Çağdışıdır. Türkiye’de AKP hükümetinin 4 yıllık iktidarı döneminde, sağlık alanına aktarılan kaynaklar yaklaşık iki-üç katına çıkmıştır. Sağlık harcamaları 2003 yılında yaklaşık 9–10 milyar dolardan, 2005 yılı itibarıyla 19–20, 2006 yılında yaklaşık 23–24 milyar dolara çıkmıştır. Bunun % 70’i ilaç ve hizmet satın alma ya da teknoloji transferi yöntemiyle sermayeye aktarılmıştır. İlaç harcamalarının payı son üç-dört yıl içerisinde  % 45-50’lere çıkmış durumundadır. Özel hastanelerden hizmet satın alma yoluyla oralara aktarılan kaynaklar giderek artma eğilimindedir. Görülmektedir ki Türkiye sadece son iki yıl içerisinde faiz yoluyla kaynak aktarmamıştır. Aynı zamanda, başta sağlık olmak üzere pek çok alandan da uluslararası kuruluşlara kaynak aktarmıştır. Değerli basın mensupları uygulamalar göstermiştir ki; “Sağlıkta dönüşüm İki kesim için oldukça zararlıdır: Toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan yoksul, yoksun ve dar gelirli vatandaşlar  ile   sağlık çalışanlarının büyük çoğunluğu için. Sağlık çalışanlarının yoksullaştıran, işsizleştiren bir uygulamadır. Vatandaşların büyük çoğunluğu açısından, ödeme gücü olmayanlar açısından da sağlık hizmetlerinden yoksun kalma programıdır. Yararının olduğu tek kesim, değişik boyutlarıyla sermaye gruplarıdır.” Onlar bu sonucu beklemektedirler, istemektedirler. Sağlık hizmetlerinden yararlanmak engelli koşu olarak tanımlanmıştır. Prim,(asgari ücretin üçte birinden az geliri olanlarınkini devlet ödeyecek. Yani bugünkü yeşil kart uygulaması.) +katkı payı (muayene, tektik, yatak, protez, ilaç, tedavi vb.)+kapsam dışı hizmet ödemeleri için cepten ödeme+kurum farkları(özel sektör, öğretim üyesi, özel hizmet vb) Sistemde hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının temel görevlerinden bir tanesi vergi kontrolörlüğü yapmaktır. “Dolayısıyla herkesi kendi haklarını koruyan, konumuna uygun davranmaya davet etme dışında bir seçenek yoktur.” Maliye Bakanlığı Sağlık hizmetlerine el koymuştur. Sağlık bakanı istifa etmelidir, çünkü sistemde sağlık bakanına gerek kalmamıştır. Bildiğiniz gibi 1 Temmuz’da çıkarılan “Vaka başı ödeme” genelgesi ile kamu sağlık kurumları yeni bir ekonomik dar boğaza itilmişti. Sosyal Güvenlik Kurumlarının ödeme güçlüğü sorununu çözmek için uygulamaya konulduğu iddia edilen genelge; hastane yönetimini hekimle, hekimi hastayla karşı karşıya getirerek vatandaşın sağlık hakkına ciddi darbe indirmekte, cebinden çıkan parayı artırmakta idi. Nitekim, bu tebliğle ilgili açılan dava sonucunda Danıştay, ilgili tebliğin “Anayasanın 56.maddesinde öngörülen ‘Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.’ hükmüne aykırı bularak yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik’te değişiklik yapılarak hekimlerin ve diş hekimlerinin birden fazla özel sağlık kuruluşunda çalışmasının önü açılmak istenmektedir. Böylece kuralsız bir çalışma ortamı içinde hekimler arası rekabeti körükleyen bir uygulama hedeflenmiş ve zincir kliniklerin önü açılmaya çalışılmıştır. (Sermayeye zincir klinikler için ucuz iş gücü kaynağı.) Ayrıca laboratuar hizmetleri ve diş ünitesini zorunlu olmaktan çıkartarak dışardan hizmet satın alınma imkanı sağlanarak tanı-tedavi merkezi zincirlerinin önü açılmaktadır. Hizmet sürekliliği kara feda edilmektedir. Hükümet ithal hekimle neyi amaçlamaktadır? Hükümetin yasa tasarısı olarak Meclis Genel Kuruluna sunmaya hazırlandığı yasal düzenlemede yabancı hekimlerin çalışmasının önü açılmaktadır. Uluslararası sermayenin istekleri doğrultusunda İthal ve ucuz hekim çalıştırılması için ülkemizde hekimlik yapabilmenin koşulları değiştirilmektedir. Bu durumda çevre ülkelerden (zaten şu anda çok sayıda kaçak hekim çalışmaktayken) düşük ücretle çalışmaya “gönüllü” pek çok hekimin ülkemize göç etmesi beklenecek ya da bir pazarlık silahı olarak tepemizde tutulacaktır.Bunun iki önemli sonucu olacaktır. Birincisi bir piyasa hizmeti haline gelen sağlıkta, hizmetin motor gücü olan hekimlerin ücretleri üzerinde ciddi baskı oluşturulacak ve düşük ücretle çalışmaya zorlanacaklardır. İkincisi ise ülkemiz, hükümetin iddia ettiğinin aksine, gelişmiş ülkelerden değil daha çok çevre ülkelerdeki siyasal-sosyal-ekonomik huzursuzluklardan kaçan hekimlerin sığınma yeri haline gelecektir. Bu da, zaten alt yapısında ciddi sorunları olan sağlık hizmetlerinde standart dışı uygulamaların artmasına ve niteliğin düşmesine yol açacaktır. Mesleki Sorumluluk Sigortası Hangi Sorunu Çözecek?: Aynı yasal düzenleme içinde sözü edilen “zorunlu mesleki sorumluluk sigortası” ise sağlık sisteminin bütün sorumluluğunu başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanlarının omuzlarına yüklemek isteyen zihniyetin tipik bir tazahürü olarak görülmelidir. Alt yapısı bu kadar sıkıntılı, yenilenmemiş ve yıllardır yatırım yapılmamış durumdaki sağlık hizmetlerinin sunumunda ortaya çıkabilecek tıbbi hatalardan sağlık çalışanlarını sorumlu tutmak  neye çözüm getirecektir. Sigorta sermayesinin baskılarıyla hazırlanan bu yasal düzenlemenin tıbbi hataları önlemek yerine tıbbi hatalardan birilerinin para kazanmasını teşvik ettiği çok açıktır. Kadrolaşma Bütün Hızıyla Sürüyor: Sağlık Bakanlığı Eğitim Hastanelerindeki kadrolaşma isteği ile ilgili keyfiyetini, hukuksuzluğunu sürdürme niyetinde olduğunu göstermeye devam ediyor. Sağlık Bakanlığı hazırladığı Personel Dağılım Cetveli ile Bilimsel, objektif  ve uzlaşı ile oluşturulmuş kurallara göre Bağımsız kurullar ile şeffaf bir denetim-değerlendirme yerine eğitim kadrolarını keyfi kurallarla, kendisinin belirleyeceği kurul üyeleri ile belirlemesini (atama ve görevden alma )esas alan bir düzenleme yapmıştır. Kuralların belirlenmesinde hiçbir katkısı alınmayan meslek örgütü ve sendikaları, Bakanlığın belirlediği sayı üzerinden yapılacak dağılımda sorumluluğa ortak etmek istemektedir.  Uluslar arası İlaç Sermayesinin Müdahalesi Artıyor: Piyaslaştırma, ticarileştirme, özelleştirme sürecinde, giderek artan sağlık harcamaları içinde en önemli paya sahip ilaç pazarının kamu denetiminden çıkartılması için her türlü tedbir alınmaktadır. SSK’nın ilaç fabrikasının kapatılması sonrasında bazı ilaçların eczaneler dışında satılmasına izin verilmesiyle ilaç herhangi bir tüketim malı konumuna getirilmek istenmektedir. 22 Temmuz 2006’da çıkarılan yönetmelikle ise hastane bünyesindeki bazı alanlar tıbbi kullanım alanı dışında görülüyor. Bu yönetmelikte eczaneler otel ve büfelerle aynı kategoriye sokulup tıbbi kullanım dışı alan olarak tanımlanıyor. Bu durumda yatarak tedavi gören hastaların ilaç, kan ürünü, hemodiyaliz, kemoterapi reçeteleri vb. eczaneler devre dışı bırakılarak ihale usulüyle büyük sermayeli ilaç dağıtım kuruluşlarına verilmek istenmektedir. Sağlığın Hizmetinin Temel İlkesi Unutturulmak İsteniyor: Sağlık dönüşüm sürecinde en köklü yapısal düzenlemeye tabi tutulması beklenen birinci basamak sağlık hizmetlerinde 10 il de yaygınlaştırılmaya çalışılan  “Aile Hekimliği” ile “koruyucu sağlık hizmetleri” alanı tasfiye edilirken hekimler tüccar, hastalar müşteri olarak tanımlanmaktadır. Sağlık hak olmaktan çıkarılarak paran kadar ya da primin kadar hizmet haline getirilmektedir. Asıl işi koruyucu sağlık hizmeti sunmak olması beklenen pratisyen hekimler zorla muayenehane hekimi yapılarak ticari kaygılarıyla baş başa bırakılmaktadır. Kamu İhaleleri Yandaş Sermaye İlişkilerine Veriliyor: Kamu Sağlık işletmelerinin başına getirilen yöneticiler içine girdikleri, sürüklendikleri ticari çıkar ilişkileri nedeniyle kurşunlara hedef olurken rant paylaşımı ilişkilerinde aktif rol alarak taraf olmaktadırlar.Bacanaklara verildiği ifade edilen  hizmet ihaleleri,ortak olduğu hastanelere hasta transferi yaptığı belirtilen başhekimler,AKP ilçe yöneticilerine verilen görüntüleme ihaleleri.   Üniversite hastanelerini %1 geçen oranda MR- Tomografi çekmekle eleştiren sağlık bakanın eğitim hastanelerinde yıllık belli sayıda çekim garantileri ile anlaşmalar yapılarak hem yargı kararlarını görmezden gelen uygulamalara imza atılması, hem mesleki bilimsel endikasyonlar yerine kota doldurmak için yönlendirilmiş çekimlerle mesleki  etik değerlerin erozyonu.ve yakın siyasi çevrelerine yüzlerce milyon dolarlık rant aktarılması.cemaat, ibadet, ticaret üçgeninde giderek artan kar ve rant ilişkisi.kirlenen mesleki ortam ve değerler… “herkese Sağlık ve güvenli gelecek.” Bütün bunların farkında olan biz sağlık çalışanları haklarımızın ve geleceğimizin ellerimizden alınmasına bu güne kadar seyirci kalmadık bundan sonra da kalmayacağız. Tüm toplumu sağlık hakkı ve herkese güvenli gelecek talebiyle birlikte olmaya, dayanışmaya ve kararlı bir şekilde mücadele etmeye davet ediyoruz. TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ İSTANBUL TABİP ODASI İSTANBUL ECZACI ODASI İSTANBUL VETERİNER HEKİMLER ODASI  SES İSTANBUL ŞUBELERİ