Web sitemizdeki içeriklerden en iyi şekilde yararlanmanızı sağlamak için 6698 Sayılı Kişisel Verilerin korunması Kanunu'na (KVKK) ve Avrupa Birliği Veri Koruma Tüzüğü'ne (GDPR) uygun olarak çerezleri kullanıyoruz. Sitenin düzgün çalışması için gerekli zorunlu çerezlerin kullanılmasını istemiyorsanız ziyaretinizi sonlandırmalısınız. Diğer çerezler yönünden ise lütfen tercihlerinizi belirleyiniz.
DİĞER Kayıt Tarihi: 16.12.2002 / 00:01 Görüntüleme: 3824
II. Bölgelerarası Toplantının ana gündem maddesini oluşturan “Geri Ödeme Sistemindeki Sorunlar” İstanbul’da sağlık hizmetini aksatmadan sürdürmeye çalışan 4250 eczanenin dörtte üçünün yaşamakta olduğu ağır ekonomik sıkıntının temel nedenini oluşturmaktadır.
Bugün piyasadaki ilaçların yaklaşık % 80’e yakın kısmının alıcısı Sosyal Güvenlik Kurumları ile konsolide bütçeye bağlı olan kamu kurum ve kuruluşlarıdır. Başta Bağ-Kur olmak üzere, eczacıların sağlık hizmeti verdiği kurumlar (Emekli Sandığı hariç) ilaç ödenekleri bulunmadığından aylardır borçlarını ödeyememektedir. Meslektaşlarımız bu nedenle ilaç aldıkları dağıtım kanallarına fatura bedellerini ödeyebilmek için kaldıramayacakları bir finans yükünün altına girmektedirler. Kamu kurum ve kuruluşlarındaki geri ödeme sistemi sorunlarının nedenlerini ortaya koymak, çözüm önerileri üretebilmek açısından son derece önemlidir.
GERİ ÖDEME SİSTEMİNDEKİ SORUNLAR
Geri Ödeme sisteminde yaşanan sorunları 3 ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar;
Ülkemizde sağlık sisteminin yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin son derece yetersiz oluşu, ekonomik sorunlardan kaynaklanan yetersiz beslenme ve benzeri olumsuzluklar hastalıkların ve dolayısı ile ilaç tüketiminin hızla artmasına sebep olmakta, bu sonuç ta devlete sağlık harcamalarında devamlı artan bir yük getirmektedir.
Son iki yıl içinde ardı ardına yaşanan ekonomik krizler ülkeyi batma noktasına taşımış ve yabancı finans kurumları (IMF, Dünya Bankası) ile yapılan borç kredi anlaşmaları ile krizden çıkış yolları aranmıştır. Bu kurumlar ülkemize verdikleri nakit krediler karşılığında, ekonomimize direkt olarak müdahale etme fırsatını bulmuşlardır.
Bu müdahaleler sonucu ilaçta tasarruf önlemleri gündeme gelmiş ve ekonomi yönetimleri tarafından bu tedbirler uygulamaya konmuştur. Sosyal güvenlik kurumlarının yaşadıkları ödeme güçlüklerinin temel sorunu; uygulanan ekonomi politikaları ve yabancı finans kurumlarının ülkemize dayattığı tasarruf önlemleridir. Yaşanan krizi aşmada her alanda tasarruf yapmak mümkündür. Ancak bir gerçeği asla göz ardı etmemek gerekmektedir. SAĞLIKTA TASARRUF OLMAZ. Toplum sağlığını korumak yönetimlere yüklenmiş anayasal bir sorumluluktur.
Kamu kurum ve kuruluşları İstanbul genelinde son derece bölünmüş ve dağınık bir yapılanma içerisindedirler. Tahakkuk ve ödeme amirliklerinin sayısının çok fazla oluşu, bu amirliklerin büyük bölümünün sorumluluklarını zamanında yerine getirmeyişleri, kurumların ilaç ödenekleri taleplerinin Bütçe Mali Kontrol Genel Müdürlüğü’ne düzenli ve zamanında ulaşmasını engellemekte, bu da meslektaşlarımızın ödeme sorunu ile karşı karşıya kalmasına sebep olmaktadır.
Kamu kurum ve kuruluşlarının bölünmüş yapısı aynı zamanda bürokratik işlemleri arttırmakta, büyük bir maddi kaybı da beraberinde getirmektedir. Bu bölünmüş yapıya en somut örnek İstanbul Defterdarlığıdır. İstanbul Defterdarlığı ile anlaşma yapan eczaneler İstanbul Defterdarlığı içinde çeşitli müdürlükler (Tahsilat Müdürlüğü, Personel Müdürlüğü, Muhakemat Müdürlüğü, KDV Gelir Müdürlüğü, Bina Onarım Döşeme Demirbaş Gelir Müdürlüğü, Vasıtalı Vergiler Gelir Müdürlüğü, Vasıtasız Vergiler Gelir Müdürlüğü) ile aynı zamanda İstanbul’da bulunan tüm Mal Müdürlükleri, Vergi Dairesi Müdürlükleri, Takdir Komisyonları, Saymanlık Müdürlükleri, Muhasebe Müdürlükleri ile de anlaşma yapmış olurlar. Eczacılar hem Defterdarlık içinde yer alan müdürlüklere hem de Defterdarlık dışında İstanbul genelinde dağınık bulunan birimlere ayrı ayrı reçeteleri fatura ederler, büyük bir kısmının Tahakkuk Amirlikleri ve İta Amirlikleri (Saymanlıkları) farklı yerlerdir.
Bu bölünmüş yapı hem lüzumsuz bir kırtasiyeyi, hem de zaman kaybını oluşturmakta ve söz konusu kurumların ödenek taleplerini neredeyse imkansız hale getirmektedir. Oysa geçmişte olduğu gibi anlaşmaları tek yerden yapılan bu bölünmüş yapıların reçeteleri tek yerde toplanmış olsa, böylece ödenek takipleri tek yerden yapılabilir ve yukarıda sayılan olumsuzlukların tamamı ortadan kalkar. Aynı zamanda her bir birime sağlık hizmetinin eksiksiz ulaşmış olması sağlanabilir.
Kurumların sorumlu amirleri tarafından ödenek talepleri düzenli yapılmalı, eczacıların ödenek takipliği görevini üstlenmelerine son verilmelidir.
c) Reçete Kontrol Sisteminde Yaşanan Sorunlar
Bağ-Kur ve Emekli Sandığı dışında, konsolide bütçeden pay alan kurumlarda yapılan reçete kontrollerinin bilgili ve tecrübeli personel tarafından yapılmaması sorunların kaynağını teşkil etmektedir. Sağlıklı bir kontrol sisteminin temel direği olan eczacının görev ve sorumluluğunda olmayan bir yapı, geri ödeme sisteminin en önemli sorunudur.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ
1) Reçete Kontrol Üniteleri’nin Kurulması
Mesleki alanımızla ilgili hemen her konuda ve alanda, eczacı söz sahibi olmalı ve karar süreçlerinde belirleyici olmalıdır ilkesinden yola çıkarak; reçete kontrol işlemlerinin kamu ve eczacı adına TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ tarafından yapılması, mesleğimizin saygınlığı ve toplum adına önemli ve olumlu bir gelişmedir.
Bu projenin oluşturulması sırasında olası olumsuzluklar baştan hesaplanabilmeli, bunun için de projenin eczacı tabanında tüm detayları ile tartışılması sağlanmalı idi. Eczacı odalarının ve eczacıların ortak iradesi ile böyle bir planlamaya gidilmeliydi. Gerçek anlamda katılımcılığın esası da buydu. Ben yaptım oldu siyasi sorumluluğu da bana aittir demek, sorunların çözümlerine yönelik sağlıklı bir yaklaşım değildir.
Söz konusu işlemin TEB tarafından yapılması, meslekteki iç denetimin yine kendi üst kuruluşu tarafından yapılması anlamında son derece önemlidir. Yine kendi alanını en iyi bilen ve alanın sahipleri tarafından yapılacak kontrollerde olası suistimallerin önlenmesinde; kontroller sırasında yüzeysel bilgilerle donanmış, mesleğimizle uzaktan yakından ilgili olmayan ilgililerin kimi zaman meslektaşlarımıza yaşattıkları sorunların önüne geçilmesinde yararı olacak, rasyonel bir ilaç yazılımı ve rasyonel bir sağlık gideri oluşmasına ciddi katkılar sağlayacaktır. Ancak böylesi çok boyutlu yararları olacak bir projenin tarafların beklentilerine cevap vermesi ve aksaksız yürümesi, yürütülmesi gerekmektedir. Bu itibarla, odamızın konu hakkındaki görüş, öneri ve tarafınızdan açıklık getirilmesini arzuladığımız konular aşağıdadır.
* Siyasi iktidar el değiştirmiştir. Artık ülkede farklı bir siyaset yapılanması söz konusudur. Yeni siyasi kadrolar, Bakanlıklar ilgili yeni bir yapılanmaya gideceklerini, bakanlık sayısını azaltacaklarını, bürokraside yeni bir düzenlemeye gideceklerini söylemektedirler. Yeni siyasi yapılanmayı dikkate alan yeni bir protokole ihtiyaç var. Yeni hükümet ve/veya ilgili bakan söz konusu projeye sıcak bakmaz ve projeyi iptal ederse (aynı örnek gelecek TEB yönetimleri içinde geçerlidir) yapılacak yatırım ne olacaktır? Her ne kadar 10 yıllık bir protokol yapıldığı bilinmekteyse de beraber yapılan protokolün çift taraflı hukuki bir bağlayıcılığı var mıdır? Maliye Bakanlığından asgari 10 yıllık bir garanti almadan ciddi yatırım gerektiren böyle bir projeye girilmemelidir.
* Reçete kontrolleri tek merkezden mi yoksa bir merkez ve gereken sayıda ünitelerden mi oluşturulacak? Odamız bir pilot bölgede yeterli süre söz konusu uygulama yapıldıktan sonra ülkemizin demografik, coğrafi ve diğer fiziki şartları göz önüne alınarak bir merkez ve yeterli sayıda özerk üniteler kurulmasından yanadır. Ayrıca ünitelerin işleyiş sürecine katılımı net bir şekilde tarif edilmelidir.
* Yaklaşık 16000 Saymanlık ve bir o kadar İta Amirliklerinin bulunduğunu göz önüne alarak RKÜ’lerde kontrolleri tamamlanmış reçeteler ilgili İta Amirliklerine ve Saymanlıklara hangi sürede ve nasıl ulaştırılacaktır. Söz konusu gönderim olabildiğince hızlı ve aksamadan yürütülmelidir. Bu safhada oluşacak gecikmeler eczacıların aleyhine doğal olarak da tepkilerine neden olacaktır.
* RKÜ’den kontrol edilerek ilgili İta amirliğine ve saymanlığa gönderilen reçetelerin, bu birimlerde muhasebe açısından rakamsal kontrollerin dışında diğer kontroller yapılmamalıdır. Bu madde her iki tarafın onayı ile imzalanan protokolde açık ve net ifadelerle yer almalıdır. (Maliye Bakanlığından bu konuda bir genelge çıkarması talep edilebilir) Eğer söz konusu birimlerde tekrar kontroller yapılacaksa BUT da belirtilen 18 iş gününde ödenir cümlesinin Reçete Kontrol Ünitelerine giriş günü esas alınarak düzeltilmesi gerekir . Böylece ilgili birimlerde kontroller yapılsa bile tüm kontrollerin 18 iş gününden önce bitirilmesi sağlanmalıdır. Bu düzenleme eczacının olası zaman ve ekonomik kayıplarını ortadan kaldıracaktır.
* TEB uygulamanın başlaması ile başlayacak süreçte; toplum sağlığı, ilaç ve ilaç tüketimi alanında Türkiye de bu güne kadar erişilemeyen bilgiye sahip olacaktır. Bu bilgilerin ülkenin esenliği ile ilgili, amaca yönelik kullanılabilmesi için söz konusu dataların değerlendirilmesi ve kullanım imtiyazının kesin kez TEB de olması ve TEB kanalı ile Eczacı Odalarının kullanımına sunulması gerekir. TEB ve Eczacı Odaları dışında her hangi bir kurum ve kuruluşun bu bilgilere ulaşması engellenmelidir.
* Projenin yatırım maliyetleri karşılanana kadar eczacılardan alınacak kesintiler %1 i aşmamalı, proje maliyetlerinin karşılanmasından sonra ise bu kesinti % 0.5 e çekilmelidir.
* Bu uygulama nedeni ile eczacılardan tahsil edilecek bedel, uzun erimde eczacılarımıza emekli maaşı bağlamada kullanılacak fonda tutulmalı ve bu fonda biriken kaynak başka amaçlarla kullanılmamalıdır. Söz konusu fonun, ihtiyaç olduğunda olası kurum ödeme gecikmelerinin finansmanında kullanılacağı şeklindeki söylemlere rağmen, bu yönde kullanılması konusunda çekincelerimiz vardır. Ödeme gecikmesi yaşayan tüm kurum ödemelerine eşit ölçülerde finansman sağlanmalıdır. İlk 5 yıllık süreçte bu fonda, bu boyutta bir finans gücünün sağlanamayacağını düşünmekteyiz. Bir kısım kurumlara bu ayrıcalık tanınsa bile, bu kurumların hangi kriterlere göre belirlendiği konusunda kafalarda soru işaretlerine yol açacak ve TEB Yönetimleri yıpranacaktır. Ayrıca eşitlik ilkesine de aykırıdır. Bu boyutta bir finans gücüne ulaşmadan, söz konusu fonun kurum ödemelerinde kullanılabileceğini söylemenin bizce bir anlamı yoktur.
* Bu projenin sahibi ve sorumlusu TEB Merkez Heyeti’dir. Ancak, ilgili bakanlığa karşı resmi muhatap Türk Eczacıları Birliği olsa da söz konusu projenin sağlıklı yürüyebilmesi için Eczacı Odaları ile beraber kolektif bir çalışma ve sahiplenme anlayışına ihtiyaç vardır. Çünkü, söz konusu uygulamaya başlandıktan sonra ortaya çıkabilecek sorunlardan doğacak eczacı tepkisi doğal olarak o bölgenin Eczacı Odasını da yakından ilgilendirecektir. Kimi Eczacı Odaları, eczacı tabanında yaşanan sıkıntılara karşı eczacı ile TEB arasında kalkan görevi görerek gelecek tepkileri tolere ederken, diğer yandan yukarıda belirtilen kolektif çalışma ve sahiplenme anlayışı sergilenmediğinde, bir kısım Eczacı Odaları ise TEB Merkez Heyetine duyulan eleştiri ve muhalefeti körükleyen bir politika izleyeceklerdir. Böylesi bir tavır da, projenin eczacıya benimsetilmesinde ve uygulamanın sağlıklı yürümesinde sorunlara neden olacaktır. Asıl sorun Eczacı Odaları’nın göstereceği tavrın değil, TEB Merkez Heyeti’nin bu konudaki duruşunun ne olması gerektiğidir. TEB hemen her iş ve konuda olduğu gibi Eczacı Odaları ile ortak hareket etme kararlılığını bu projede de sergilemelidir. Ayrıca, TEB’nin “yetki, sorumluluk ve siyasi karar bana ait, sonuçlarına da katlanırım” deme hakkı yoktur. Çünkü, doğacak sonuçlar kişisel olarak kendilerini bağladığı gibi Merkez Heyeti’ne üye veren Eczacı Odalarını da bağlamaktadır. Nasıl ki; TEB’nin mesleğimize ve meslektaşlarımıza kazandırdığı kazanımlar sonrası, bu yapıya üye veren Eczacı Odaları ayrı bir onur ve prestij kazanıyorsa, yanlış karar ve uygulamalarda da Merkez Heyeti ile beraber söz konusu Eczacı Odaları da yıpranmakta ve zor durumda kalmaktadır. O nedenle, kolektif çalışma ve paylaşım ilkelerini benimseyen bir anlayışla Türk Eczacıları Birliği, Eczacı Odaları ile işbirliği ve dayanışmaya giderek karar alma süreçlerinde katılımcılığı, kolektif aklı önemseyen bir anlayışla Reçete Kontrol Üniteleri’ni hayata geçirmelidir.
* Proje Eczacı Odaları’nda yeni yeni tartışılmaya başlanmış ve eczacı tabanına yeterince yansımamıştır. Eczacı Odaları da projeyi sadece işleyişine yönelik bölümüyle bilmektedirler. Projenin ekonomik ve siyasal boyutu yeterince bilinmemektedir. Siyasal kadroların değiştiği göz önüne alınarak projenin yeterince tartışılması, anlaşılması ve yeni protokolün hazırlanabilmesi için proje bir yıl ileriye atılmalıdır.
* Devlet bürokrasisinin üstlendiği bir hizmeti bu proje kapsamında biz üstleniyoruz. Bunun mali altyapısını ise eczacılardan aldığımız %1’ler ile karşılıyoruz. Ancak bu uygulamayı doğru bulmuyoruz. Devlet hizmetini bir kurum ve bir proje kapsamında karşılıyorsanız onun karşılığını da iktidardan talep etmelisiniz. Yeni bir protokolde eczacıdan alınacak pay % 2,5 tan % 1,5’a çekilmek suretiyle mali altyapının bir bölümü devlete ihale edilmelidir.
* Katkı payı ödemelerinin kredi kartlarıyla da yapılması sağlanmalıdır.
2) Yazarkasalarda Üçlü Fiş Uygulamasına Geçilmesi
Kamu kurum ve kuruluşlarına ait reçetelerin katılım bedellerinin alınmaması ya da eksik alınması eczaneler arası haksız rekabeti körüklemekte, aynı zamanda vergilendirme açısından önemli bir gelir kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle eczanelerin yazarkasalarında yapılacak bir değişiklikle iki nüshalı fiş uygulamasına geçilmesi hem bu vergi kaybını önleyecek hem de yapılacak denetimlerde katılım payının ne şekilde alındığı konusunda sağlıklı bir veri oluşturacaktır. Bu uygulama ile yazarkasadan çıkan fişin bir nüshası hastaya verilirken, ikinci nüshası da reçeteye iliştirilerek katılım payının tam olarak alındığı belgelendirilmiş olacaktır.
3) Katılım Paylarını Almayanların Tespiti İçin Yapılan Denetimlerde Yaşanan Sorunların Bir An Önce Ortadan Kaldırılması
2002 yılında yayınlanarak yürürlüğe giren Bütçe Uygulama Talimatı’nda yer alan Resmi Protokolde “katılım payı almayan eczacıların yapılan denetimler sonucu tespiti halinde sözleşmelerinin 4 yıl süre ile TEB Merkez Heyeti tarafından fesih edilmeleri” maddesi yer almıştı. Bu maddeye dayanarak yapılan denetimlerde yaşadığımız en büyük sorun, katılım payının alınmadığının ya da eksik alındığının tespit edilmesi için gerekli olan reçetelerin temin edilememesi olmuştur. Denetimin yapılabilmesi için ya tespit yapılacak kurumun personelinin denetçi eczacılarla birlikte hareket ederek katılım payı almayan eczaneye gitmeleri ya da kurum personelinin yazılı onayı alınarak reçetesinin denetçi eczacılar tarafından kullanılması gerekmekteydi. Ancak, hem kurum personelinin kendileri açısından ekonomik faydası olan uygulamanın ortadan kaldırılmasına yardımcı olmak istememeleri hem de kurum amirlerinin uygulamaya karşı olumsuz tavrı katılım paylarını almayanların tespiti için yapılan denetimleri İstanbul’da durma noktasına getirmiştir.
Bu nedenle denetimlerin sağlıklı yapılabilmesi açısından reçete teminine yönelik önerimiz aşağıdaki gibidir;
Katılım payı alınmadığına ya da eksik alındığına dair tespit yapılacak kuruma ait reçete, o kurumla anlaşmalı olan bir başka eczaneden Bölge Eczacı Odası Yönetim Kurulu tarafından yazılı olarak talep edilir.(Ek1) Temin edilen reçete bir tutanakla (Ek 2) reçeteyi temin eden eczacının onayıyla Bölge Eczacı Odası sorumluları tarafından teslim alınır. Daha sonra Yönetim Kurulu tarafından reçetenin hangi amaçla alındığı karar defterine işlenerek, denetçi eczacılara bir tutanakla (Ek 3) teslim edilir ve denetimin yapılması sağlanır.
4) Yatan Hasta Reçetelerinin Eşit Dağılımı Uygulamasının kararlı bir şekilde sürdürülmesi
Bağ-Kur ve Emekli Sandığı dışındaki diğer kurum reçeteleri de bu uygulamaya dahil edilmelidir. Ayrıca Yatan Hasta Reçetelerinin Eşit Dağılımı Uygulaması Türkiye genelinde yaygınlaştırılmalıdır.
5) Hemofili Ve Kan Ürünleri Reçetelerinin Eczacı Odalarının Denetiminde Dağıtılması Uygulamasının Devamı
Hemofili ve kan ürünlerinin özellikle depo çıkışlarının denetiminin daha düzenli takip edilip uygulamanın sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi gerekmektedir.
6) 1050 Sayılı Genel Muhasebe Kanununun 48. Maddesinde Değişiklik Yapılması
Geri ödeme sisteminde yaşanan ödenek sorununun temel çözümü ancak 1050 sayılı Genel Muhasebe Kanunu’nun 48. maddesine ekleme yapılmasıdır.
“Aşağıdaki fıkralarda adı geçen hizmetlerden her birinin yılı bütçesine konulmuş ödenekleri yetmediği taktirde ek olarak harcanmasına gerek görülerek tutarı ödemeye Maliye Bakanı yetkilidir. Bu yolla oluşacak ödenek farkı 100. maddede yazılı kesin hesapta ayrıca gösterilir:
Şıkkı bir KANUN DEĞİŞİKLİĞİ YAPILARAK eklenirse, Bütçe Uygulama Talimatı’nda yer alan ve T.C. Maliye Bakanlığı’nca imzalanan Resmi Protokoldeki 18 iş günü olan geri ödeme süresi içinde saymanlıklar tarafından eczanelere ilaç ödemelerinin yapılabilmesi mümkün olacaktır.
Aksi taktirde protokolü imzalayan taraflardan biri olan eczacılar, her türlü yükümlülüklerini yerine getirirken karşı tarafın kendi üzerine düşen yükümlülükleri yok sayarak eczaneleri kapanma noktasına getiren ödeme gecikmelerini sürdürmesi bugün olduğu gibi yarın da devam edecektir.
04.09.2025 / 10:12 7847
05.09.2025 / 13:37 2665
04.09.2025 / 09:45 1275
05.09.2025 / 16:05 585