GENEL SAĞLIK SİGORTASI SİSTEMİ VE SAĞLIK SİGORTASI KURUMU KANUNU TASARI TASLAĞI
Çalışma
ve Sosyal güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan “Genel Sağlık Sigortası
Sistemi Ve Sağlık Sigortası Kurumu Kanunu Tasarı Taslağı” hükümetin Acil
Eylem Planı adı ile gündeme getirdiği yasalar dizininin bir
parçasıdır. Bu taslak mevcut sistemin aksaklıklarını giderme anlamında hiçbir
yenilik getirmemektedir. Taslakta yer alan tek yenilik iktidarlara yakın
çevrelerin bu kurumlar yaşadığı sürece en yüksek devlet memuru maaşının iki katı
ile istihdam edilecek yeni iş alanları ile ödüllendirilmeleridir. Oysa yakın bir
tarihte sistemin tamamen işlemez hale geleceği baştan bellidir. Devlet
memurları da dahil olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin sağlıkla ilgili kaderi
KİT’ler benzeri yapılaşmaların eline terkedilmektedir. Kısa zaman sonra sağlık
hizmetlerinin iflası ile sonuçlanacak bu acil eylem planının hayata geçirilmesi
ile toplum kendine siyasi bir muhatap bile bulamayacaktır. Önerilen yeni sistem
şu anda yürümekte olan sistemin tüm olumsuzluklarını içinde barındırmaya devam
etmektedir. Örneğin Sosyal Sigortalar ve Bağkur gibi sosyal güvenlik kurumlarını
işlemez hale getiren, primlerin zamanında toplanamaması, toplanan paraların
akılcı kullanılamaması gibi sorunlara çözüm getiren tek bir maddeye
rastlanmamaktadır. Tam tersine bu gibi durumlarda işverenle masaya oturup
uzlaşma arama gibi mevcut sistemdeki tüm hastalıklar aynen tasarıya
aktarılmıştır. Bu sistemde önerilen tek yenilik halktan prim toplama mantığıdır.
Hergün fukaralaşan bir ülkede halkın prim ödeyecek gücü var mıdır sorusu tüm
ağırlığı ile tasarıda cevaplanamayan bir sorudur. İşverenle pazarlığa oturma
mantığı sıradan vatandaşa gelince canavarlaşmakta her tür icra ve diğer takip
işlemleri önerilmektedir. Bu işlemlerin resen yapılması da yine yasada yer
almaktadır. Bu arada mevcut emeklilerden de maaşlarının %1’i oranında sağlık
sigortası primi kesilmesi öngörülmüştür. Ömür boyu çalışarak devlet güvencesi
altında emekli olan ve şu anda yoksulluk sınırının altında yaşayan emeklilerin
emekli maaşlarına da göz dikilmiştir. Oysa emeklilerin sağlık güvencesi önceden
kazanılmış anayasal bir haktır. Taslağın birçok yerinde “kazanç ve geliri
yoksulluk sınırı altındaki” vatandaşların primini devletin karşılıyacağı ifadesi
de koca bir yalandır. Şu andaki emekli maaşları hangi ülke standartlarına göre
yoksulluk sınırının üstünde olarak değerlendirilmiştir de, bir de bu maaşlardan
prim kesilecektir? Taslağı hazırlayanlar önce bu sorunun cevabını vermek
zorundadırlar. Bu yasa tasarısı taslağı devletin Anayasal görevlerini tamamiyle
ortadan kaldırmaktadır. Taslağın 3. madde tanımlar bölümünde Yoksulluk sınırının
Sosyal Hizmetler ve Sosyal Yardımlar Kurumu kanununda belirlenen
gelir alt sınırı diye tarif edilmektedir. Yani henüz çıkmamış ama acil eylem
planı yasa tasarılarından biri daha karşımıza çıkıyor:
Sosyal Hizmetler ve Sosyal Yardım
Temel Kanunu Tasarısı.
Genel
Sağlık Sigortası Sistemi Ve Sağlık Sigortası Kurumu Kanunu Tasarı Taslağının
bu ülkenin insanına getireceği tek bir şey vardır: Yoksulluk sınırının altında
varlık yokluk mücadelesi içinde yaşayan vatandaşlar, hükümetlere yakın bir avuç
yağdanlığın en yüksek devlet memuru maaşının iki katı ile ödüllendirilmeleri
uğruna devlet tarafından resen vergilendirilmektedirler. Bu anlamda öyle katı
kurallar getirilmektedir ki vatandaşın varı yoğu ne varsa icra takiplerine konu
olacaktır. Peki neden?
-
Çünkü
hükümet mevcut sistemin çöktüğünü tüm çıplaklığı ile görmüştür,
-
Sağlık ve onun vazgeçilmez parçası olan ilaç, sosyal güvenlik ve emeklilik
gibi alanlarda geniş halk kitlelerine karşı sorumluluklarını yerine
getiremeyecektir,
-
Bu
anlamda siyasi sorumluluktan kurtulmak istemektedir,
-
Üstelik çöken sistemin içinde yandaşlarına yeni imkanlar sunması ancak yeni
kurumlar oluşturması ile mümkündür,
-
Bu
yeni kurumlar özerklik şemsiyesi altında siyasi sorumluluk dışında kalacaktır,
-
Oysa
idari olarak özerk değildirler (yömetimler hükümetler tarafından tayin
edilmektedir),
-
Yeni
kurumlaşma adına yoksul halka yeni bir vergileler yüklenmektedir ve icra
kovuşturmaları ile bir göz evi olanın bile evine göz dikilmektedir,
-
İşveren primlerinin toplanmasına ilişkin hiçbir yenilik yoktur.
-
Mevcut sağlık kurumlarında personelin nerede istihtam edileceğine ilişkin bir
açıklama yoktur,
-
Bu
kurumlar vergi mükellefleri tarafından denetlenemeyecektir,
-
Bu
sistem hizmetlerin özelleştirilmesini değil yok edilmesini önermektedir,
Taslağın birçok yerinde verilecek hizmet için “yardım” kelimesi
kullanılmaktadır. Vatantaştan toplanacak primlerle kurulan bir kurumun vermesi
gereken hizmet “sağlık yardımı” diye adlandırılabilir mi? Bunun neresi
yardımdır?
Taslağın yönetim kurulunun görevleri başlığı ile geçen 27. maddesinin h ve i
bentleri acz içine düşmeye baştan mahkum bir kurum tarif ediliyor. Yönetim
Kuruluna alacaklardan vazgeçme yetkisini veriyor. Çünkü bu kurumun bundan önceki
yıllarda olduğu gibi işverenlerden prim alacaklarını toplayamayacağı baştan
varsayılmıştır.
Yasanın bir çok yerinde yabancı ortaklıklardan söz ediliyor. 27. maddenin l
bendinde “kurumun idamesi ve faaliyet konuları ile ilgili her türlü yerli
veya yabancı araştırma danışmanlık ve hizmet” alımlarından söz edilmektedir.
Yabancı hizmet alma merakına Acil Eylem Planı başlığı altındaki tüm yasa
taslaklarında rastlıyoruz. Aynı ifade 27. maddenin p bendinde de
geçmektedir. Burada da yerli ve yabancı kuruluşlarla ortak yatırımlar
yapmaktan söz ediliyor. Aynı ifade Genel Müdürün Görevlerine ilişkin 31.
madde n bendinde, 32. madde d bendinde Tıbbi Değerlendirme ve Müşavirlik
Dairesi Başkanlığının görevleri başlığı altındaki 9. fıkrada da yer
alıyor. Yine 32. madde l bendi 2 fıkrasında Araştırma-Geliştirme,
Kalite ve Eğitim Dairesi Başkanlığının Görevleri başlığı altında “Gerekli
hallerde Tıbbi Araştırmalar Konusunda çalışma yapmak, yaptırmak, ve çalışmalara
destek olmak ve bu konuda yönetim kuruluna önerilerde bulunmak “ ifadesi yer
alıyor. Tasarı taslağı şu maddelerle devam ediyor:
Madde 38-“ Kurum hiçbir şekilde sağlık hizmeti üretemez.”
Ve Madde 39.- “Kurum bu kanunun kendine verilmiş bulunan görevleri yerine
getirebilmek ve sağlık hizmetlerini satın alabilmek için yurt içinde ve yurt
dışında yataklı ve yataksız sağlık kuruluşları, hekim , eczacı ve diğer gerçek
özel kişi ve tüzel kişilerle sözleşme yapmaya yetkilidir.”
Evet şimdi hükümete sormak gerekir:
-
HİÇ BİR ŞEKİLDE SAĞLIK HİZMETİ ÜRETMEYECEĞİ ÖNGÖRÜLEN BİR KURUMUN YABANCI
KURULUŞLARLA NE GİBİ ORTAK YATIRIMLAR YAPMASI PLANLANMAKTADIR?
-
VATANDAŞIN SON LOKMASINI DA SANA SAĞLIK YARDIMI YAPACAĞIM DİYEREK ELİNDEN ALIP
HANGİ TIBBİ ARAŞTIRMALAR İÇİN YATIRIMLAR YAPILACAKTIR?
-
BU
ARAŞTIRMALARI HANGİ YABANCILAR YAPACAKTIR?
-
BU
AMAÇLA HANGİ ORTAK YATIRIMLAR HEDEFLENMİŞTİR?
-
NE
ARAŞTIRILACAKTIR?
Yasa tasarısının 39. maddesini tekrar tekrar okumak gerekir:
Madde 39.- “Kurum bu kanunun kendine verilmiş bulunan görevleri yerine
getirebilmek ve sağlık hizmetlerini satın alabilmek için yurt içinde ve yurt
dışında yataklı ve yataksız sağlık kuruluşları, hekim , eczacı ve diğer gerçek
özel kişi ve tüzel kişilerle sözleşme yapmaya yetkilidir.”
Ve hükümete sormak gerekir: Siz hangi gezegende yaşıyorsunuz?
Siz getirmeye çalıştığınız bu sistemle yurt dışından ne satın alıyorsunuz? Hangi
para ile? Yoksa Acil Eylem Planının içinde yer alan hemen hemen tüm yasa
taslaklarında geçen yabancı uzmanlar, yabancı kurumlar ifadeleri yabancı ilaç
tekellerinin, tıbbi araç gereç tekellerinin bu halkı kobay yapmaya yönelik istek
ve arzularının bir parçasımıdır? Yoksa kanser hastalarını uçağa bindirip
Amerikaya götütürerek yasaklanmış iilaçları deneyen firma ve sağlık
kurumlarından hizmet mi satın alınmak istenilmektedir? Bunun için bu kadar çaba
harcamaya gerek var mıdır? Bunun için böyle yeni bir kurumlaşmaya da gerek var
mıdır? Yabancı ilaç sirketleri, tıbbi malzeme üreticileri ve onların hastaneleri
ve klinikleri üzerine para ödeyerek denek aramaktadırlar. Bunun için halktan
yeni vergiler toplamaya ihtiyaç var mıdır? Onlar eğer isterseniz ücretsiz hizmet
verecek vakıflar hastaneler ve laboratuvarlar kurabilirler. Ve hatta talep
edilirse ayrıca üstüne para ödemeye de hazırdırlar. Siz bu ülkenin insanını yeni
biyo-teknoloji ürünleri için denek olmaya ikna edin yeter. Başkaca çabaya da
gerek yoktur. Size yakın çevreleri de buralarda sizin önerdiğiniz ücretlerin on
katına istihdam etmeleri de mümkündür. Yeterki niyetinizi açıkça ortaya koyunuz.
Ülkemizde sosyal güvenlik kurumları iflas etmiştir. Bu yapıyı bir-iki yıl daha
götürmek mümkün değildir. Sistemin özelleştirilmesi mümkün değildir.
Özelleştirme ancak YOKSULLUK SINIRININ ÜZREİNDE ve belirli bir gelir düzeyine
sahip toplumlarda yaşama şansı olan bir sistemdir. Oysa bu ülkenin
vatandaşlarının neredeyse yarıya yakını yoksulluk sınırının altında ya da
sınırlarında dolaşan milyonlardan oluşmaktadır. Bu nedenle Sağlık Sosyal
Güvenlik ve Emeklilik alanlarındaki bu kurumların özelleştirilmesi hiç mümkün
değildir. Özel hizmet paraya dayalı bir hizmettir. Bunun için kaynak gerekir.
Kaynak nerede?
Yasa tasarısı taslağımız aşağıdaki geçici madde ile taçlandırılıyor:
Geçici Madde 7.Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kurulu bulunan
kurumların alacakları, borçları , mevcut bütçe bütçe gelirleri ve tüm ödenekleri
kuruma devredilmiş sayılır.
Acemi bir kalemin elinden çıkmış ama hedef ve amacı belli bir anlayışın ender
bir örneği ile karşı karşıyayız. Kurulu bulunan kurumlar? Hangi kurumlar?
Borçları ve alacakları ne kadardır? Halkın ödeyeceği yeni vergilerle bir de eski
kurumların borçları mı ödenecektir? Eski yatırımlar için ne öngörülmektedir.
Mevcut Devlet hastaneleri, sigorta hastaneleri ve diğer kamu kurumlarına ait
hastanelerle ilgili ne önerilmektedir? Bu sorulara tek bbir cevap bile bulmak
mümkün değildir. Bu sorularla ilgili olabilecek tek bir madde ile
karşılaşıyoruz: Madde 38. Kurum hiçbir şekilde sağlık hizmeti üretemez.
Kurum adına hizmete yönelik binalar dışında taşınmaz edinilmesi, inşası,
kiralanması mümkün değildir, mücbir sebeğlerle sahip olunan taşınmazlar piyasa
rayiç bedelleri üzerinden en geç iki yıl içinde satılır. Ancak bu sürenin
sonunda dahi satılamayan taşınmazlar ise her yıl yeniden en az bir kez olmak
üzere yeniden satışa çıkarılır.
Komik değil mi?
ACİL
EYLEM PLANI KAPSAMIMDAKİ YASA TASARILARINA KISA BAKIŞ:
Acil Eylem Plani Reform Tasari
Taslaklari
Emeklilik Sigortası Sistemi ve Emeklilik Sigortaları Kurumu
Kanunu Tasarı Taslağı
Sosyal Hizmetler ve Sosyal Yardım Temel Kanunu Tasarısı
Sosyal Güvenlik Kurulu Başkanlığı Kanunu Tasarı Taslağı ve Gerekçeleri
Genel Sağlık Sigortası Sistemi ve Sağlık Sigortası Kurumu Kanunu Tasarısı
Taslağı
http://www.calisma.gov.tr/sgk/tasari_taslaklari.htm
TÜRKİYE İŞ KURUMU KANUNU
Kanun No:
4904
Kabul
Tarihi: 25.6.2003
(5 Temmuz
2003 tarih ve 25159 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır.)
http://www.maliyesigortayor.com.tr/4904.htm
Çalışma ve Sosyal güvenlik Bakanlığının hazırladığı “Genel Sağlık Sigortası
Sistemi Ve Sağlık Sigortası Kurumu Kanunu Tasarı Taslağı”
nı incelerken henüz birkaç gün önce üzerinde çalıştığımız “İlaç
Ve Eczacılık Kurumu Kanunu Tasarısı” adı altında Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı tarafından hazırlanan ve görüşleri alınmak üzere Türk Eczaccılar
Birliğine gönderilen yasa tasarını çağrıştıran maddelerle karşılaştım. Sanki bu
iki bakanlığın hazırladığı yasa tasarıları aynı elden kaleme alınmıştı.
Tasarının henüz üçüncü maddesi tanımlar başlığı altında Sosyal Güvenlik
Kurumları arasında Türkiye İş Kurumu adı altında bir kuruma rastlayınca
bu kurumun ne olduğunu araştırmaya başladım. Bu kurum eski İş ve İşçi Bulma
Kurumunun yerine ikame edilen ve 25.6.2003 tarihinde kabul edilmiş 4904 sayılı
yasa ile kurulan yeni bir kurumdu ve onun da yasasını okumak gereği doğdu. 4904
sayılı yasa bizi Başbakanın Acil Eylem Planı diye televizyon
haberlerinde sık sık gündeme getirdiği bir eylem planının parçalarını
oluşturuyordu.
Sonuçta yalnız başta sözünü ettiğimiz iki yasa değil acil eylem planı kapsamı
altındaki tüm yasa taslakları tek bir kalemden yazıya dökülmüş ve Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin temel kurumlarını ÖZERK adı altında bir yanıyla
iktidarın yandaşları için yemlik olarak tabir edilebilecek ve en yüksek devlet
memuru maaşının ek ödemeler dahil iki katını ödemeyi öngören yönetim
kurullarından oluşuyordu. Bu yasaların ortak özelliklerini şöyle
sıralayabiliriz:
1.Bu
tasarı taslağı ve bir tanesi yasallaşmış acil eylem planı kapsamındaki diğer
yasa taslakları özel sektör temsilcileri ve bazı sivil toplum örgütlerinin
temsilcilerine de yönetim organlarında yer veriyordu.
2.
Bu yönetim kurulları haftada en az bir kez toplanacak ve bu kurumların yaşaması
için büyük çabalar harcıyacaklardı (!). Bunun karşılığında da en yüksek devlet
memuru maaşının her tür yan ödemeleri dahi (bunlar vergiden de muaf tutukuyordu)
iki katı ücretle ödüllendiriliyorlardı.
3.Yine
bu kurumların devletten bazı ciddi parasal destekler aldıkları halde mali
olarak özerk olmalarıydı.
4.Bu
kurumlar her türlü özel ya da resmi kurumların evraklarını kontrol etme
yetkisiyle donatılmışlardı.
5.Her
bir yasanın en önemli ortak özelliği ise gerekli görülen alanlarda yabancı uzman
ve personel istihdam edebilmeleriydi.
Sonuç olarak haltan toplanacak yeni vergilerle kendi deyimleri ile halka
“sağlık Yardımı” yapmak için hazırlanan “yasa tasarı taslağı”nı
incelerken hükümetin Acil Eylem Planı adıyla sosyal güvenlik, sağlık,
ilaç, emeklilik gibi toplumları ayakta tutan hayati alanlarda hazırladığı yasa
taslaklarının tamamını incelemek zorunda kaldım. Bu yasa tasarıları – bunlarda
Türkiye İş Kurumu Kanunu
yasalaşmış - bu ülkenin sağlık, ilaç, sosyal güvenlik ve emeklilikle ilgili
kangrenleşmiş sorunlarını çözmekten ziyade ömürleri bu hükümetle dolacak ve
sözünü ettiğimiz hayati alanlarda halkı vergi kölesi haline getiren ancak yine
aynı alanlarda halkı kaderiyle baş başa bırakan garip bir anlayışın ürünüdür. Bu
alanda sorumluluğu olan tüm sivil toplum örgütlerinin bu tasarıları bir “acil
eylem planı” içinde ele alarak incemeleri ve gerekli duruş içinde olmaları
zamanıdır.
GENEL SAĞLIK SİGORTASI YASA TASLAĞI.
GENEL SAĞLIK SİGORTASI SİSTEMİ VE SAĞLIK SİGORTASI KURUMU KANUNU TASARI TASLAĞI
Çalışma
ve Sosyal güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan “Genel Sağlık Sigortası
Sistemi Ve Sağlık Sigortası Kurumu Kanunu Tasarı Taslağı” hükümetin Acil
Eylem Planı adı ile gündeme getirdiği yasalar dizininin bir
parçasıdır. Bu taslak mevcut sistemin aksaklıklarını giderme anlamında hiçbir
yenilik getirmemektedir. Taslakta yer alan tek yenilik iktidarlara yakın
çevrelerin bu kurumlar yaşadığı sürece en yüksek devlet memuru maaşının iki katı
ile istihdam edilecek yeni iş alanları ile ödüllendirilmeleridir. Oysa yakın bir
tarihte sistemin tamamen işlemez hale geleceği baştan bellidir. Devlet
memurları da dahil olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin sağlıkla ilgili kaderi
KİT’ler benzeri yapılaşmaların eline terkedilmektedir. Kısa zaman sonra sağlık
hizmetlerinin iflası ile sonuçlanacak bu acil eylem planının hayata geçirilmesi
ile toplum kendine siyasi bir muhatap bile bulamayacaktır. Önerilen yeni sistem
şu anda yürümekte olan sistemin tüm olumsuzluklarını içinde barındırmaya devam
etmektedir. Örneğin Sosyal Sigortalar ve Bağkur gibi sosyal güvenlik kurumlarını
işlemez hale getiren, primlerin zamanında toplanamaması, toplanan paraların
akılcı kullanılamaması gibi sorunlara çözüm getiren tek bir maddeye
rastlanmamaktadır. Tam tersine bu gibi durumlarda işverenle masaya oturup
uzlaşma arama gibi mevcut sistemdeki tüm hastalıklar aynen tasarıya
aktarılmıştır. Bu sistemde önerilen tek yenilik halktan prim toplama mantığıdır.
Hergün fukaralaşan bir ülkede halkın prim ödeyecek gücü var mıdır sorusu tüm
ağırlığı ile tasarıda cevaplanamayan bir sorudur. İşverenle pazarlığa oturma
mantığı sıradan vatandaşa gelince canavarlaşmakta her tür icra ve diğer takip
işlemleri önerilmektedir. Bu işlemlerin resen yapılması da yine yasada yer
almaktadır. Bu arada mevcut emeklilerden de maaşlarının %1’i oranında sağlık
sigortası primi kesilmesi öngörülmüştür. Ömür boyu çalışarak devlet güvencesi
altında emekli olan ve şu anda yoksulluk sınırının altında yaşayan emeklilerin
emekli maaşlarına da göz dikilmiştir. Oysa emeklilerin sağlık güvencesi önceden
kazanılmış anayasal bir haktır. Taslağın birçok yerinde “kazanç ve geliri
yoksulluk sınırı altındaki” vatandaşların primini devletin karşılıyacağı ifadesi
de koca bir yalandır. Şu andaki emekli maaşları hangi ülke standartlarına göre
yoksulluk sınırının üstünde olarak değerlendirilmiştir de, bir de bu maaşlardan
prim kesilecektir? Taslağı hazırlayanlar önce bu sorunun cevabını vermek
zorundadırlar. Bu yasa tasarısı taslağı devletin Anayasal görevlerini tamamiyle
ortadan kaldırmaktadır. Taslağın 3. madde tanımlar bölümünde Yoksulluk sınırının
Sosyal Hizmetler ve Sosyal Yardımlar Kurumu kanununda belirlenen
gelir alt sınırı diye tarif edilmektedir. Yani henüz çıkmamış ama acil eylem
planı yasa tasarılarından biri daha karşımıza çıkıyor:
Sosyal Hizmetler ve Sosyal Yardım
Temel Kanunu Tasarısı.
Genel
Sağlık Sigortası Sistemi Ve Sağlık Sigortası Kurumu Kanunu Tasarı Taslağının
bu ülkenin insanına getireceği tek bir şey vardır: Yoksulluk sınırının altında
varlık yokluk mücadelesi içinde yaşayan vatandaşlar, hükümetlere yakın bir avuç
yağdanlığın en yüksek devlet memuru maaşının iki katı ile ödüllendirilmeleri
uğruna devlet tarafından resen vergilendirilmektedirler. Bu anlamda öyle katı
kurallar getirilmektedir ki vatandaşın varı yoğu ne varsa icra takiplerine konu
olacaktır. Peki neden?
Çünkü
hükümet mevcut sistemin çöktüğünü tüm çıplaklığı ile görmüştür,
Sağlık ve onun vazgeçilmez parçası olan ilaç, sosyal güvenlik ve emeklilik
gibi alanlarda geniş halk kitlelerine karşı sorumluluklarını yerine
getiremeyecektir,
Bu
anlamda siyasi sorumluluktan kurtulmak istemektedir,
Üstelik çöken sistemin içinde yandaşlarına yeni imkanlar sunması ancak yeni
kurumlar oluşturması ile mümkündür,
Bu
yeni kurumlar özerklik şemsiyesi altında siyasi sorumluluk dışında kalacaktır,
Oysa
idari olarak özerk değildirler (yömetimler hükümetler tarafından tayin
edilmektedir),
Yeni
kurumlaşma adına yoksul halka yeni bir vergileler yüklenmektedir ve icra
kovuşturmaları ile bir göz evi olanın bile evine göz dikilmektedir,
İşveren primlerinin toplanmasına ilişkin hiçbir yenilik yoktur.
Mevcut sağlık kurumlarında personelin nerede istihtam edileceğine ilişkin bir
açıklama yoktur,
Bu
kurumlar vergi mükellefleri tarafından denetlenemeyecektir,
Bu
sistem hizmetlerin özelleştirilmesini değil yok edilmesini önermektedir,
Taslağın birçok yerinde verilecek hizmet için “yardım” kelimesi
kullanılmaktadır. Vatantaştan toplanacak primlerle kurulan bir kurumun vermesi
gereken hizmet “sağlık yardımı” diye adlandırılabilir mi? Bunun neresi
yardımdır?
Taslağın yönetim kurulunun görevleri başlığı ile geçen 27. maddesinin h ve i
bentleri acz içine düşmeye baştan mahkum bir kurum tarif ediliyor. Yönetim
Kuruluna alacaklardan vazgeçme yetkisini veriyor. Çünkü bu kurumun bundan önceki
yıllarda olduğu gibi işverenlerden prim alacaklarını toplayamayacağı baştan
varsayılmıştır.
Yasanın bir çok yerinde yabancı ortaklıklardan söz ediliyor. 27. maddenin l
bendinde “kurumun idamesi ve faaliyet konuları ile ilgili her türlü yerli
veya yabancı araştırma danışmanlık ve hizmet” alımlarından söz edilmektedir.
Yabancı hizmet alma merakına Acil Eylem Planı başlığı altındaki tüm yasa
taslaklarında rastlıyoruz. Aynı ifade 27. maddenin p bendinde de
geçmektedir. Burada da yerli ve yabancı kuruluşlarla ortak yatırımlar
yapmaktan söz ediliyor. Aynı ifade Genel Müdürün Görevlerine ilişkin 31.
madde n bendinde, 32. madde d bendinde Tıbbi Değerlendirme ve Müşavirlik
Dairesi Başkanlığının görevleri başlığı altındaki 9. fıkrada da yer
alıyor. Yine 32. madde l bendi 2 fıkrasında Araştırma-Geliştirme,
Kalite ve Eğitim Dairesi Başkanlığının Görevleri başlığı altında “Gerekli
hallerde Tıbbi Araştırmalar Konusunda çalışma yapmak, yaptırmak, ve çalışmalara
destek olmak ve bu konuda yönetim kuruluna önerilerde bulunmak “ ifadesi yer
alıyor. Tasarı taslağı şu maddelerle devam ediyor:
Madde 38-“ Kurum hiçbir şekilde sağlık hizmeti üretemez.”
Ve Madde 39.- “Kurum bu kanunun kendine verilmiş bulunan görevleri yerine
getirebilmek ve sağlık hizmetlerini satın alabilmek için yurt içinde ve yurt
dışında yataklı ve yataksız sağlık kuruluşları, hekim , eczacı ve diğer gerçek
özel kişi ve tüzel kişilerle sözleşme yapmaya yetkilidir.”
Evet şimdi hükümete sormak gerekir:
HİÇ BİR ŞEKİLDE SAĞLIK HİZMETİ ÜRETMEYECEĞİ ÖNGÖRÜLEN BİR KURUMUN YABANCI
KURULUŞLARLA NE GİBİ ORTAK YATIRIMLAR YAPMASI PLANLANMAKTADIR?
VATANDAŞIN SON LOKMASINI DA SANA SAĞLIK YARDIMI YAPACAĞIM DİYEREK ELİNDEN ALIP
HANGİ TIBBİ ARAŞTIRMALAR İÇİN YATIRIMLAR YAPILACAKTIR?
BU
ARAŞTIRMALARI HANGİ YABANCILAR YAPACAKTIR?
BU
AMAÇLA HANGİ ORTAK YATIRIMLAR HEDEFLENMİŞTİR?
NE
ARAŞTIRILACAKTIR?
Yasa tasarısının 39. maddesini tekrar tekrar okumak gerekir:
Madde 39.- “Kurum bu kanunun kendine verilmiş bulunan görevleri yerine
getirebilmek ve sağlık hizmetlerini satın alabilmek için yurt içinde ve yurt
dışında yataklı ve yataksız sağlık kuruluşları, hekim , eczacı ve diğer gerçek
özel kişi ve tüzel kişilerle sözleşme yapmaya yetkilidir.”
Ve hükümete sormak gerekir: Siz hangi gezegende yaşıyorsunuz?
Siz getirmeye çalıştığınız bu sistemle yurt dışından ne satın alıyorsunuz? Hangi
para ile? Yoksa Acil Eylem Planının içinde yer alan hemen hemen tüm yasa
taslaklarında geçen yabancı uzmanlar, yabancı kurumlar ifadeleri yabancı ilaç
tekellerinin, tıbbi araç gereç tekellerinin bu halkı kobay yapmaya yönelik istek
ve arzularının bir parçasımıdır? Yoksa kanser hastalarını uçağa bindirip
Amerikaya götütürerek yasaklanmış iilaçları deneyen firma ve sağlık
kurumlarından hizmet mi satın alınmak istenilmektedir? Bunun için bu kadar çaba
harcamaya gerek var mıdır? Bunun için böyle yeni bir kurumlaşmaya da gerek var
mıdır? Yabancı ilaç sirketleri, tıbbi malzeme üreticileri ve onların hastaneleri
ve klinikleri üzerine para ödeyerek denek aramaktadırlar. Bunun için halktan
yeni vergiler toplamaya ihtiyaç var mıdır? Onlar eğer isterseniz ücretsiz hizmet
verecek vakıflar hastaneler ve laboratuvarlar kurabilirler. Ve hatta talep
edilirse ayrıca üstüne para ödemeye de hazırdırlar. Siz bu ülkenin insanını yeni
biyo-teknoloji ürünleri için denek olmaya ikna edin yeter. Başkaca çabaya da
gerek yoktur. Size yakın çevreleri de buralarda sizin önerdiğiniz ücretlerin on
katına istihdam etmeleri de mümkündür. Yeterki niyetinizi açıkça ortaya koyunuz.
Ülkemizde sosyal güvenlik kurumları iflas etmiştir. Bu yapıyı bir-iki yıl daha
götürmek mümkün değildir. Sistemin özelleştirilmesi mümkün değildir.
Özelleştirme ancak YOKSULLUK SINIRININ ÜZREİNDE ve belirli bir gelir düzeyine
sahip toplumlarda yaşama şansı olan bir sistemdir. Oysa bu ülkenin
vatandaşlarının neredeyse yarıya yakını yoksulluk sınırının altında ya da
sınırlarında dolaşan milyonlardan oluşmaktadır. Bu nedenle Sağlık Sosyal
Güvenlik ve Emeklilik alanlarındaki bu kurumların özelleştirilmesi hiç mümkün
değildir. Özel hizmet paraya dayalı bir hizmettir. Bunun için kaynak gerekir.
Kaynak nerede?
Yasa tasarısı taslağımız aşağıdaki geçici madde ile taçlandırılıyor:
Geçici Madde 7.Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kurulu bulunan
kurumların alacakları, borçları , mevcut bütçe bütçe gelirleri ve tüm ödenekleri
kuruma devredilmiş sayılır.
Acemi bir kalemin elinden çıkmış ama hedef ve amacı belli bir anlayışın ender
bir örneği ile karşı karşıyayız. Kurulu bulunan kurumlar? Hangi kurumlar?
Borçları ve alacakları ne kadardır? Halkın ödeyeceği yeni vergilerle bir de eski
kurumların borçları mı ödenecektir? Eski yatırımlar için ne öngörülmektedir.
Mevcut Devlet hastaneleri, sigorta hastaneleri ve diğer kamu kurumlarına ait
hastanelerle ilgili ne önerilmektedir? Bu sorulara tek bbir cevap bile bulmak
mümkün değildir. Bu sorularla ilgili olabilecek tek bir madde ile
karşılaşıyoruz: Madde 38. Kurum hiçbir şekilde sağlık hizmeti üretemez.
Kurum adına hizmete yönelik binalar dışında taşınmaz edinilmesi, inşası,
kiralanması mümkün değildir, mücbir sebeğlerle sahip olunan taşınmazlar piyasa
rayiç bedelleri üzerinden en geç iki yıl içinde satılır. Ancak bu sürenin
sonunda dahi satılamayan taşınmazlar ise her yıl yeniden en az bir kez olmak
üzere yeniden satışa çıkarılır.
Komik değil mi?
ACİL
EYLEM PLANI KAPSAMIMDAKİ YASA TASARILARINA KISA BAKIŞ:
Acil Eylem Plani Reform Tasari
Taslaklari
Emeklilik Sigortası Sistemi ve Emeklilik Sigortaları Kurumu
Kanunu Tasarı Taslağı
Sosyal Hizmetler ve Sosyal Yardım Temel Kanunu Tasarısı
Sosyal Güvenlik Kurulu Başkanlığı Kanunu Tasarı Taslağı ve Gerekçeleri
Genel Sağlık Sigortası Sistemi ve Sağlık Sigortası Kurumu Kanunu Tasarısı
Taslağı
http://www.calisma.gov.tr/sgk/tasari_taslaklari.htm
TÜRKİYE İŞ KURUMU KANUNU
Kanun No:
4904
Kabul
Tarihi: 25.6.2003
(5 Temmuz
2003 tarih ve 25159 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır.)
http://www.maliyesigortayor.com.tr/4904.htm
Çalışma ve Sosyal güvenlik Bakanlığının hazırladığı “Genel Sağlık Sigortası
Sistemi Ve Sağlık Sigortası Kurumu Kanunu Tasarı Taslağı”
nı incelerken henüz birkaç gün önce üzerinde çalıştığımız “İlaç
Ve Eczacılık Kurumu Kanunu Tasarısı” adı altında Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı tarafından hazırlanan ve görüşleri alınmak üzere Türk Eczaccılar
Birliğine gönderilen yasa tasarını çağrıştıran maddelerle karşılaştım. Sanki bu
iki bakanlığın hazırladığı yasa tasarıları aynı elden kaleme alınmıştı.
Tasarının henüz üçüncü maddesi tanımlar başlığı altında Sosyal Güvenlik
Kurumları arasında Türkiye İş Kurumu adı altında bir kuruma rastlayınca
bu kurumun ne olduğunu araştırmaya başladım. Bu kurum eski İş ve İşçi Bulma
Kurumunun yerine ikame edilen ve 25.6.2003 tarihinde kabul edilmiş 4904 sayılı
yasa ile kurulan yeni bir kurumdu ve onun da yasasını okumak gereği doğdu. 4904
sayılı yasa bizi Başbakanın Acil Eylem Planı diye televizyon
haberlerinde sık sık gündeme getirdiği bir eylem planının parçalarını
oluşturuyordu.
Sonuçta yalnız başta sözünü ettiğimiz iki yasa değil acil eylem planı kapsamı
altındaki tüm yasa taslakları tek bir kalemden yazıya dökülmüş ve Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin temel kurumlarını ÖZERK adı altında bir yanıyla
iktidarın yandaşları için yemlik olarak tabir edilebilecek ve en yüksek devlet
memuru maaşının ek ödemeler dahil iki katını ödemeyi öngören yönetim
kurullarından oluşuyordu. Bu yasaların ortak özelliklerini şöyle
sıralayabiliriz:
1.Bu
tasarı taslağı ve bir tanesi yasallaşmış acil eylem planı kapsamındaki diğer
yasa taslakları özel sektör temsilcileri ve bazı sivil toplum örgütlerinin
temsilcilerine de yönetim organlarında yer veriyordu.
2.
Bu yönetim kurulları haftada en az bir kez toplanacak ve bu kurumların yaşaması
için büyük çabalar harcıyacaklardı (!). Bunun karşılığında da en yüksek devlet
memuru maaşının her tür yan ödemeleri dahi (bunlar vergiden de muaf tutukuyordu)
iki katı ücretle ödüllendiriliyorlardı.
3.Yine
bu kurumların devletten bazı ciddi parasal destekler aldıkları halde mali
olarak özerk olmalarıydı.
4.Bu
kurumlar her türlü özel ya da resmi kurumların evraklarını kontrol etme
yetkisiyle donatılmışlardı.
5.Her
bir yasanın en önemli ortak özelliği ise gerekli görülen alanlarda yabancı uzman
ve personel istihdam edebilmeleriydi.
Sonuç olarak haltan toplanacak yeni vergilerle kendi deyimleri ile halka
“sağlık Yardımı” yapmak için hazırlanan “yasa tasarı taslağı”nı
incelerken hükümetin Acil Eylem Planı adıyla sosyal güvenlik, sağlık,
ilaç, emeklilik gibi toplumları ayakta tutan hayati alanlarda hazırladığı yasa
taslaklarının tamamını incelemek zorunda kaldım. Bu yasa tasarıları – bunlarda
Türkiye İş Kurumu Kanunu
yasalaşmış - bu ülkenin sağlık, ilaç, sosyal güvenlik ve emeklilikle ilgili
kangrenleşmiş sorunlarını çözmekten ziyade ömürleri bu hükümetle dolacak ve
sözünü ettiğimiz hayati alanlarda halkı vergi kölesi haline getiren ancak yine
aynı alanlarda halkı kaderiyle baş başa bırakan garip bir anlayışın ürünüdür. Bu
alanda sorumluluğu olan tüm sivil toplum örgütlerinin bu tasarıları bir “acil
eylem planı” içinde ele alarak incemeleri ve gerekli duruş içinde olmaları
zamanıdır.