Web sitemizdeki içeriklerden en iyi şekilde yararlanmanızı sağlamak için 6698 Sayılı Kişisel Verilerin korunması Kanunu'na (KVKK) ve Avrupa Birliği Veri Koruma Tüzüğü'ne (GDPR) uygun olarak çerezleri kullanıyoruz. Sitenin düzgün çalışması için gerekli zorunlu çerezlerin kullanılmasını istemiyorsanız ziyaretinizi sonlandırmalısınız. Diğer çerezler yönünden ise lütfen tercihlerinizi belirleyiniz.
DİĞER Kayıt Tarihi: 08.12.2003 / 00:01 Görüntüleme: 2970
34. BÜYÜK KONGRE ÖNCESİ TEB VE İLAÇ ECZACILIK ALANI İLE İLGİLİ
DURUM DEĞERLENDİRMESİ
İSTANBUL ECZACI ODASI
BURSA ECZACI ODASI
DİYARBAKIR ECZACI ODASI
KASTAMONU ECZACI ODASI
KOCAELİ ECZACI ODASI
TEB’nin görev tanımlaması ile
başlayalım; TEB’nin öncelikli görevi; eczacılık mesleğinin sosyal ve bilimsel
saygınlığını sağlamak , eczacının iş ve meslek güvenliğini ve ekonomik
çıkarlarını korumak. Toplumsal görevleri ise; demokrasiye ve hukuk devletine
sahip çıkmak, toplum sağlığını korumak, uluslararası ilaç tekellerinin halkı
sömürmesine engel olmaktır.
Ayrıca, örgütsel kişilik korunmalı,
örgüt bağımsızlığına ve demokratik işleyişe titizlikle sahip çıkılmalıdır.
ÜLKEDE DURUM
21. yüzyılda bilim ve teknikte
gelişmelere paralel olarak saydamlaşmanın öne çıktığı bir dünyada, Türkiye hala
kayıt dışı ekonomiden, rant ekonomisinden beslenen banka hortumcularının,
çetelerin ve mafya benzeri karanlık güçlerin cirit attığı saydamlıktan oldukça
uzak bir görüntü çiziyor.
İnsan hakları ve özgürlükler alanına ilişkin düzenlemeler bir adım ileri iki
adım geri düzeninde sürdürülüyor, demokrasinin önündeki barikatların
kaldırılmasına dönük çabalar geleneksel devlet yapısının ve tutucu güçlerin
engeli ile karşılaşıyor. Oligarşik devlet yapısı toplumun ileriye doğru
atılımına ayak diremeyi sürdürüyor.
Özgürlükçü, demokratik ve sivil bir
toplum istemi gündemdeki önemini koruyor. Otoriter bir yönetim anlayışı
nedeniyle toplumsal gerilimler ve kutuplaşmalar artıyor.
Devlet sosyal kimliğinden hızla
uzaklaşıyor. Sosyali olmayan bir devlet yapısına dönüşüyor. Sağlık hizmeti,
eğitim hizmeti gibi sosyal devletin sorumluluğunda olan temel toplumsal
hizmetler özelleştiriliyor.
Parası olanın sağlıklı yaşayabildiği,
parası olanın eğitim hizmetinden yararlanabildiği bir sağlık ve eğitim hizmeti
modeli topluma dayatılıyor.
Sağlık bir hizmet alanı olmaktan çıkarılıp, ticaret alanına dönüştürülüyor.
Ülkenin sağlık düzeyi hızla düşüyor.
Unicef’in son raporuna göre Türkiye “sağlığı zayıf” 20 ülke arasında yer alıyor.
İzlenen ilaç politikalarının bir
sonucu olarak yerli ilaç sanayi bir iki ana firma dışında esas olarak yerli
özelliğini kaybetmiştir. Bugün Türkiye ilaç pazarına çok uluslu ilaç tekelleri
egemendir.
İlaç ve sağlık alanını tümüyle
sömürüye açmak için bu alan yeniden yapılandırılıyor. Devlete ait olan yetki ve
sorumluluklar sektörün kontrolünde sözde özerk kurumlara devrediliyor.
Tüketim ekonomisine endeksli
politikalar öne çıkarılıyor. İlaçta reklam bunun için yasallaştırıldı. “Sağlıklı
bir toplum çok ilaç tüketen bir toplumdur” mantığı topluma yutturulmaya
çalışılıyor.
İlacın, sosyal güvenceden yoksun,
açlık sınırında yaşayan milyonlarca insan için ulaşılması güç lüks bir tüketim
maddesine dönüştürüldüğü gerçeği göz ardı ediliyor.
İlacın sosyal bir ürün olma özelliği
yok sayılıyor.
Türkiye yaşam standartları bakımından
da oldukça geri bir profil çiziyor. “Birleşmiş Milletler İnsani Geliştirme
Raporuna” göre Türkiye 176 ülke arasında 96’ncı sıraya düşmüş bulunuyor.
Ülke nüfusunun en alttaki % 20’lik
dilimi yaklaşık 14 milyon insan, günlük bir dolarlık gelirle yaşamak zorunda
bırakılmış, açlık sınırının altında bir yaşama terkedilmiştir. Bir o kadar
insanımız da açlık sınırında yaşıyor. Yolsuzluk ve yoksulluk ekonomisinden
beslenen bir çürümüşlük sisteme egemendir.
Çeteler, mafya, yolsuzluklar, rüşvet
ve banka hortumcuları bu sistemden güç alıyor. Ülkede milyonlarca insan,
işsizlik sorunu ile yüzyüze, 700 bin diplomalı işsiz boş dolaşıyor.
Üst üste patlayan ekonomik krizlere
bağlı olarak yoksulluk ve işsizlik temel bir toplumsal soruna dönüşmüş
durumdadır. Sistemden çıkarı olan güçler insanları toplumsal sorunlardan uzak
tutmak adına şövenizm silahına sarılıyorlar. Halklar arası düşmanlıklar
körükleniyor ve ülkenin bir bölüm yurttaşı potansiyel suçlu olarak görülüyor.
İşte 1980’li yıllarda temelleri
atılan siyasi ve ekonomik yapılanmanın ülkeyi taşıdığı nokta…
Son 25 yıldır ülkemizde ekonomik ve
siyasal yaşamda ortaya çıkan tahribatın ilaç, eczacılık ve sağlık alanına
yansımalarına gelince;
A- ÖRGÜTSEL ALANDA
1982 Anayasası, 1961 Anayasa’sının
meslek örgütleriyle ilgili hükmünü değiştirmiş ve 1961 Anayasa’sına göre kamu
kurumu niteliğindeki bağımsız ve özerk meslek örgütleri siyasi iktidara bağımlı
örgütler haline dönüştürülmüştür.
Siyasi iktidarın 15-16 Ocak eczacı eylemi sırasında TEB, İstanbul, İzmir, Adana
vb. eczacı odalarına ve eczacıların tümüne yönelik baskı ve denetim örnekleri
çok tazedir ve eczacılarca bilinmektedir.
B- MESLEKİ ALANDA
1982 Anayasası sağlık alanında
özelleşmenin önünü açmış ve bu dönemde insan sağlığı hızla ticari bir meta
haline getirilmiştir.
Bu dönemde Devlet, kamusal bir hizmet
alanı olan sağlık alanından hızla çekilmiş ve meydan, sağlık tacirlerine ve
uluslararası ilaç tekellerine bırakılmıştır ve bırakılmaktadır.
Sağlık bir hizmet alanı olmaktan
çıkarılıp, ticaret alanına dönüştürülmektedir.
Türkiye ilaç pazarının tamamına
yakını bu dönemde uluslararası ilaç tekellerinin egemenliğine terkedilmiştir.
İlaç dağıtım alanında da tekelleşme
ortaya çıkmış ve bu oluşum, yabancı ortaklarıyla birlikte dağıtım alanını ele
geçirmiştir.
Dağıtım alanında oluşan bu tabloda
ilaç sermaye çevrelerinin ciddi katkılarının olduğu da gözardı edilmemelidir.
- Eczacı kooperatifleri ise bu oluşum karşısında henüz yeterli etkinlikte ve
güçte değiller ve eşit olmayan koşullarda dağıtım hizmetini sürdürüyorlar.
Serbest eczaneler ise ekonomik olarak
güçsüzleştirilmiş, eczaneler arasında sermaye yapıları bakımından ciddi
farklılaşmalar ortaya çıkmış, pek çok eczane iflas etmiş, pek çoğu da iflas
noktasına yakın kritik bir eşikte duruyor.
Bu olumsuz tabloya bir de dağıtım
tekellerinin ve zincir eczanelerin tehdidini ekleme gerekiyor.
Yine bu dönemde sağlık ve ilaçla
ilgili olarak oluşturulan ve oluşturulmak üzere olan kurullar ve kurumlar,
çıkarılmış ve çıkarılmak üzere olan yasalar ve yönetmelikler, yapılan
sözleşmeler, bu alanda ortaya çıkan yeni örgütlenmeler ve tüm bu oluşumlar;
sadece sağlık tacirlerinin ve uluslararası ilaç sermayesinin çıkarlarına hizmet
eden duruma gelmiştir. Bunları şöyle rastgele sıralamak bile oluşumun dehşetini
gözler önüne sermektedir.
- İlaçta patent yasası ve veri korumu girişimleri,
- 6197 yasa tasarısı,
- İlaç ve Eczacılık Kurumu yasa tasarısı,
- Sosyal Güvenlik yasa taslağı,
- Genel Sağlık Sigortası yasa tasarısı,
- Sağlık Bakanlığı’nda ve Sanayi Bakanlığı’nda oluşturulan çalışma grupları,
- Araştırmacı İlaç Sanayicileri Derneği,
Ve son olarak
- İlaçta reklam yönetmeliği.
Tüm bu gelişmeler sonunda; bırakınız
sosyal güvenceden yoksun insanlarımızı, görünüşte sağlık sigortası olduğu
varsayılan insanlarımız bile, asgari sağlık hizmetlerine ulaşamaz, ilacını
alamaz bir duruma gelmiştir.
TEB YÖNETİMİ
Yukarıda kısaca sıraladığımız, halkı
sağlık hizmetlerinden yararlanamaz ve ilacını alamaz duruma getiren, serbest
eczanelerin ise pek çoğunu kapanma noktasına taşıyan gelişmeler karşısında; TEB
Yönetimlerinin ve bugünkü yönetiminin konumu ve bu son derece olumsuz
gelişmelerle ilgili olarak sorumluluk payları nedir?
Üzülerek söylemek gerekir ki TEB
Yönetimi; sağlık alanında, ilaç ve eczacılık alanında sağlık tacirlerinin ve
uluslararası ilaç sermayesinin yararına, halkın ve eczacının ise zararına olarak
yerleştirilmeye çalışılan bir düzene karşı tepkisiz, edilgen bir tutum
sürdürmektedir.
1980 sonrasında meslek örgütlerine biçilen rol yarı-resmi devlet örgütleri
rolüdür. Meslek örgütleri idari ve mali olarak denetim altına alınmıştır.
TEB Yönetimi; kendilerini siyasi
iktidarların vesayeti altına alan, bağımsızlıklarını ve demokratik işleyişlerini
ortadan kaldıran TEB Yasasına karşı da tepkisizdirler.
TEB’de eczacılardan toplanan ekonomik
kaynaklar eczaneler yararına rasyonel kullanılmamaktadır. Amaç dışı alanlarda bu
kaynaklar israf edilmektedir.
TEB Cinsel Sağlık Eğitim Merkezi
Madde Bağımlılık Merkezi gibi sosyal projelerin hayata geçmesi için yönlendirici
olmalı, kendisi bu alanlara doğrudan yatırım yapmamalı, devleti bu tür projeleri
üstlenmeye zorlamalıdır.
TEB toplumsal muhalefet görevini,
sivil bir toplum örgütü olma işlevini üstlenmek yerine ticari bir işletme, bir
yatırım kurumu görevini sürdürmektedir.
Kaynak israfının en göze batan örneği
Novagenix yatırımıdır.
Eczacılardan sağlanan milyonlarca
dolar tutarındaki TEB kaynağı, ilaç araştırmaları yapacağı söylenen bir yapıya
aktarılmıştır. Bu yapı bir Anonim Şirket yapısıdır ve finansmanı, işleyişi,
yönetimi vb. ile ilgili bilgilere, bırakınız sıradan eczacıyı, eczacı odası
yöneticileri bile ulaşamamaktadır.
Biyoeşdeğerlilik çalışmaları belirli bir sayıda ilaç için yapılmaktadır. Patent
ve veri korumadan sonra biyoeşdeğerlilik çalışmaları artık bir sonlanma sürecine
girmiştir. Novagenix A.Ş`nin konumu da bu süreçle birlikte yeniden
değerlendirmek zorundadır.
Çok uluslu ilaç şirketlerinin
insanlarımızı kobay olarak kullanarak klinik araştırmalar yapmayı planladığı
açıktır. Novagenix A.Ş.`nin ana sözleşmesinde klinik araştırmalar yer vermesi ve
şirket yetkililerinin bu doğrultudaki açıklamaları kaygı vericidir. Novagenix
A.Ş.`nin bu çalışmalara zemin hazırlaması kabul edilemez. Tüm eczacı odaları ve
eczacı meslektaşlarımız bu noktada duyarlı olmak zorundadırlar.
Yine milyonlarca dolar TEB kaynağı,
“sosyal tesis” adıyla bir lüks otel yatırımına harcanmıştır. Bu yatırımın ne
kadar “sosyal” olduğu ve ne ölçüde eczacı yararına çalıştığı sorusu ortadadır.
TEB kaynaklarının nasıl, nereye ve ne
amaçla harcandığı sorusu ise TEB yönetimi içinde bile sorulur hale gelmiştir.
TEB zaman içinde; kamunun, halkın ve
eczacıların çıkarlarını koruyup kollayan bir meslek örgütü kimliğinden çıkmış ve
kendisine bağlı şirketleri yürüten adeta bir holding kimliğine kaydırılmıştır.
Sorunların kaynağında yatan temel
neden ilkelerden ödün verilmesidir. Başkanlık sisteminden kaynaklanan bireysel ,
ben merkezci yönetim anlayışıdır. Bunun sonucu olarak hareketin örgütsel ve
düşünsel yapısında ortaya çıkan deformasyondur.
TEB yapılanmasında ortaya çıkan
eksiklikler, yanlışlıklar, zaaflar TEB`nin örgütsel ve düşünsel deformasyonuna
neden olmuştur.
Ortaya çıkan bu sonuçtan tüm Çağdaş Eczacıların olduğu gibi bizlerin de
sorumluluğu var. Bu sorumluluğun kendi payımıza düşenini de üstlenmeye hazırız.
REÇETE KONTROL ÜNİTELERİ
- TEB’nin Maliye Bakanlığı ile yaptığı protokol ikili bir kontrol sistemine
oturuyor. İkili kontrol sistemi mevcut sorunlara yeni sorunlar ekleyecek bir
sistemdir. Yeni bir protokol ile reçete kontrol sistemi tümüyle TEB’ne
devredilmelidir.
- Uygulanacak sistemle sağlıklı bir kontrol yapılamaz.
- Bu sistemin sağlıklı yürüyebilmesi için yasal değişikliklere ihtiyaç var,
bunun içinde 1050 Sayılı Genel Muhasebe Yasası’nın 48. maddesine tedavi
giderleri eklenmelidir.
- TEB tarafından yönetilecek olan Reçete Kontrol Üniteleri tek merkezli
olmamalı, bölgesel alt merkezler kurulmalıdır.
- Reçete Kontrol Ünitelerinde toplanacak bilgiler, TEB’nin kontrolünde, eczacı
odalarının kullanımına açık olmalı, bu bilgiler gelir amacıyla başka kurum ve
kuruluşların kullanılmasına sunulmamalıdır.
- Reçete kontrol hizmeti parasız olmalıdır.
GERİ ÖDEME SİSTEMİ
- Bağ-Kur, SSK ve konsolide bütçeye bağlı kamu kurum ve kuruluşlarındaki eczacı
alacakları depo ve firma borçlarına karşılık temlik edilebilmeli, temlik devir
hakkı eczacının insiyatifinde olmalıdır.
- İlaç alacakları ödeneğe bakılmaksızın ödenmelidir.
KATILIM PAYININ KAYNAĞINDAN KESİLMESİ
Katılım payının kaynağından kesilmesi uygulaması denetime açık bir uygulama
değildir.
- Eczacılar katılım payı alacaklarının hesabını yapamamakta, ne aldığını,
kurumlardan ne kadar alacağının kaldığını bilmemektedir.
- Yıl sonunda eczacılarla kurum arasında bir mutabakat olmalı, kurumların
kullandığı yazılım programlarında buna olanak sağlanmalıdır.
ECZACI KAR MARJI
Sanayinin yönlendirdiği değişken koşullara bağlı olmayan, mal fazlası uygulaması
ile yönlendirilmeyen bir eczacı kar marjı tesbit edilmeli ayrıca eczacıya
mesleki hizmetinin karşılığı olarak ek bir meslek hakkı tanınmalı, ilaç fiyat
kararnamesinde değişiklik yapılarak bu hak yasal bir meşruiyet kazanmalıdır.
İLAÇ FİYAT KARARNAMESİ
Yürürlükte olan İlaç Fiyat Kararnamesi eczacıların ve halkın zararına, ilaç
sermaye çevrelerinin ise yararına işleyen bir kararnamedir.
Biz :
- İlaç Fiyat Kararnamesi değişmelidir.
- Deiğişiklik yetkisi Sağlık Bakanlığında değil, Bakanlar Kurulunda olmalıdır.
- Fiyat kontrolü Sağlık Meslek Örgütlerinin denetimine açık olmalı
- Halkın ilaca ulaşabilirliği sağlanmalı
- Eczacılara mesleki hizmetlerinin karşılığında ek bir meslek hakkı tanınmalı
- Yeni karaname hazırlanırken TEB ve Eczacı Odalarının görüşleri de alınarak
eczacı kar marjı eczacıların yararına yeniden tespit edilmelidir diyoruz.
KURUM SÖZLEŞMELERİ
- Kamu kurumları ile yapılan sözleşmelerde, sözleşme yapan taraflar eşit
olmalıdır.
- Kurum sözleşmelerinden sağlanan kaynaklar amaç dışı alanlarda değil, mesleğin
gereksinimleri için kullanılmalıdır.
- Kurum sözleşmelerinin fiyatları indirilmelidir.
- TEB ve eczacı odaları bu kaynağı daha adil bir sistemle paylaşmalıdır.
- Eczacı Odaları mali olarak güçlendirilmeli, TEB`ne bağımlılığı ortadan
kaldırılmalıdır.
ECZACI KOOPERATİFLERİ
- Eczacılık mesleğinin savunma araçları, ekonomik ve sosyal dayanışma örgütleri
olan eczacı kooperatiflerine sahip çıkılmalı,
- Çok uluslu yabancı ve yerli ilaç dağıtım tekellerine karşı eczacı
kooperatifleri desteklenmelidir.
- TEB ve eczacı odaları eczacı kooperatiflerinin gelişip güçlenmesi için ciddi
çaba göstermelidirler.
- Kooperatifler ve bölge eczacı odaları yönetimleri periyodik toplantılar
yapmalı, yeni eczane açacak eczacılar eczacı kooperatiflerine
yönlendirilmelidir.
- TEB ve TEKB arasında sağlıklı işleyen bir koordinasyon oluşturulmalıdır.
- Ülke genelinde etkin, güçlü ve merkezi bir kooperatif örgütlenmesinin yaşama
geçirilmesi yönünde eczacı kooperatiflerinin çabalarına TEB ve eczacı odaları
destek olmalıdır.
NASIL BİR İLAÇ, SAĞLIK VE ECZACILIK HİZMETİ İSTİYORUZ.
- Biz, sağlıklı yaşama hakkının, insanoğlunun doğuştan kazandığı temel bir
hak olduğunu düşünüyoruz.
- Biz, insan sağlığının pazar malı olmadığını söylüyoruz ve bu yoldaki
girişimlere şiddetle karşı koyacağımızı ifade ediyoruz.
- Biz, herkese eşit, ulaşılabilir ve parasız bir sağlık hizmeti istiyoruz.
- Biz, ilaç bir sağlık aracıdır, bir sosyal üründür diyoruz ve bu alandaki her
türlü sömürüye karşı çıkıyoruz.
- Biz, jenerik ilaç üretimini destekliyoruz.
- Biz Türkiye`de uygulanan jenerik ilaç fiyat politikasını doğru bulmuyoruz.
- Biz, ilaçta KDV’nin kaldırılmasını istiyoruz.
- Biz, ilaçta reklama karşı çıkıyoruz.
- Biz, ilacın ucuz, ulaşılabilir ve nitelikli olmasını sağlayacak ilaç
politikalarını savunuyoruz.
- Biz, eczacıyı, ecza ticareti ile uğraşan bir tacir değil, bu ülke sağlığına
hizmet eden nitelikli bir sağlık emekçisi olarak görüyoruz.
- Bu nitelikli sağlık hizmeti karşılığında eczacının her türlü mesleki ve
ekonomik güvence içinde çalışmasının sağlanmasını istiyoruz.
- Biz, eczacı kar marjı doğru bir standarda oturmalıdır diyoruz.
- Biz 6197 sayılı yasadaki “eczane sahibi ve mesul müdürü eczacıdır” hükmünün
eczacı için vazgeçilmez bir güvence olduğunu düşünüyoruz.
- Bugün ülkede varolan eczane sayısının dondurulmasını ve bundan böyle açılacak
eczanelerin belirlenecek bir nüfusa göre sınırlandırılmasını ve bunun da TEB
denetiminde yapılmasını istiyoruz. Sağlık Bakanlığı’nca hazırlanan 6197 sayılı
“yeni” yasa taslağı, 1953 tarihli yasadan aynen kopya edilmiştir. İçerikle
ilgili çok önemli olmayan kimi maddeler değiştirilerek sanki yeni bir yasa
hazırlığı görüntüsü verilmek istenmiştir. Böyle bir taslak onaylandığında
eczacılık meslek grubu belki bir 50 yıl daha çağdaş bir yasa bekleyecektir.
- Biz, mesleki ve toplumsal sorunların bütünlüğünü gözardı etmeden, ilaç,
eczacılık ve sağlık alanındaki sorunların sağlık çalışanları, eczacılar ve
toplum yararına çözümünden yanayız.
- Biz, kamu eczacılarının özlük haklarının iyileştirilmesini ve kamu eczacıları
için grevli-toplu sözleşmeli sendikalaşma hakkını savunuyoruz.
- Biz, sağlıklı yaşama hakkının doğuştan kazanılmış anayasal bir hak olduğunu,
yurttaşlarına sağlıklı yaşama olanağı sağlamanın devletin en başta gelen
görevlerinden biri olduğunu söylüyor, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesine
karşı çıkıyoruz. Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesini savunuyoruz.
-Biz, koruyucu sağlık hizmetleri öncelikli bir hizmet modeli olarak
benimsenmelidir diyoruz.
- Biz, sağlık hizmetlerinin sunumunda bürokratik, merkeziyetçi bir yönetim
anlayışını değil, sosyal devletin sorumluğunda demokratik ve özerk bir yönetim
anlayışını savunuyoruz.
- Biz, bütçeden sağlık hizmetlerine ayrılan payın arttırılmasını istiyoruz.
- Biz, geri ödeme sisteminin faturasını eczacıya çıkarılmasını onaylamıyoruz.
Eczacıların kurum alacaklarının yasal bir güvenceye bağlanmasını talep ediyoruz.
Biz diyoruz ki;
- Kamu yada özel tüm kurumlarda tek tip sözleşme yapılmalıdır.
- Türkiye’de ithal ilaç listeleri ülke çıkarları ve toplum sağlığı gözetilerek
sınırlandırılmalı ve yeniden düzenlenmelidir.
- Eczacı karlılığı konusunda yerli ilaç-ithal ilaç ayrımı kabul edilemez.
- İthal ilaç vadeleri kurum ödemelerini karşılayacak aralıkta olmalıdır.
- Yardımlaşma Sandığı’ndan eczacılara verilen kredilerin arttırılmasını, kredi
faizlerinin düşürülmesini istiyoruz.
- Ve biz ilaç dağıtım sektöründe sermaye yoğunlaşmasının sonucu olarak ortaya
çıkan dağıtım tekellerini ve zincir eczaneleri eczacılık mesleğinin geleceği
bakımından tehlikeli bir gelişme olarak görüyor, eczacı kooperatiflerimizi
geleceğimizin güvencelerinden biri olarak savunuyoruz.
Ve biz, meslek örgütlerimizin, alanlarındaki en uzman kuruluşlar olarak
bağımsızlıklarına ve demokratik işleyişlerine sahip çıkılması gereğine işaret
ediyoruz.
NASIL BİR ECZACILIK EĞİTİMİ İSTİYORUZ
- Eczacılık eğitimi; üretimi, araştırmayı, branşlaşmayı ve uzmanlaşmayı
sağlayabilecek bir şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
- Bilim ve teknikteki gelişmelere paralel olarak eğitim ilaç odaklı değil, hasta
odaklı olmalıdır.
- Eczacılık eğitimi 5 yıla çıkarılmalıdır.
- Eczacılık mesleğinin kalitesinin artırılabilmesi için önce eczacılık
eğitiminin kalitesi artırılmalıdır.
- Eczacılık mesleğinin kendisini yenileyebilmesi için MİSEP’ları zorunlu hale
gelmelidir.
- Eczacılık eğitimi de dahil, eğitim sistemi demokratikleşmelidir.
- Üniversitelerde bilim ve düşünce özgürlüğü sağlanmalıdır.
- Üniversiteler özerk olmalıdır.
NASIL BİR TEB İSTİYORUZ
- Bugünkü TEB yapılanması başkanlık sisteminin üzerine oturuyor. Bu yapı
katılımcı, paylaşımcı ve demokratik değil.
- Mesleki ve toplumsal sorunlara duyarlı,
- Demokrasiye, özgürlüklere ve sosyal hukuk devletine sahip çıkan,
- Yargının ve kendi üyelerinin denetimine açık, siyasi iktidarların vesayetine
kapalı,
- Özerk ve demokratik,
- Bürokratik, merkeziyetçi ve benmerkezci değil, yetki ve sorumlulukların
paylaşıldığı katılımcı, demokratik ve kollektif bir anlayışla yönetilen,
- Sivil Toplum Örgütü olma işlevini sürdürebilen,
- Eczacı Odaları ile ilişkilerinde paylaşımcı ve demokratik,
- Devlet, bürokrasi ve kurumlarla ilişkilerinde bağımsız, etkin ve saygın bir
TEB istiyoruz.
Yukarıda altı çizilen bir TEB yapılanması ile ancak sorunların üstesinden
gelinebilir, doğru ve sağlıklı çözümler üretilebilir diyoruz.
SON SÖZ
Yukarıda kısaca sıralamaya çalıştığımız görüşlerimizi
paylaşan eczacı odalarımız ve eczacılarımızla her türlü işbirliğine hazır
olduğumuz bildiriyoruz.
05.09.2025 / 13:37 3013
05.09.2025 / 16:05 611
10.09.2025 / 17:43 360
08.09.2025 / 11:57 307
05.09.2025 / 15:51 290